Yaşamdan Hikayeler; “Sus Payı”

İbretlik Hikayeler

Yaşamdan Hikayeler; “Sus Payı”

Aslında her şey o kadar basit ki. İstemiyorsan, sevmiyorsan olduğun yeri deyiş, bu kadar basit. Ama yok biz yapamayız. O da yapamadı. Ya da bile bile, isteye isteye tüm olumsuzluklara, tüm mutsuzluklara rağmen sustu. Niçin? Evet, niçin? Zenginlik, para pul, varlık için mi? Yıllardır bu soruyu bizzat ablama soruyorum, ancak aldığım cevap kafamdaki soruyu cevaplamaya yetmiyor.

“Niçin, abla?”

“Kes şunu.”

“Nasıl ya? Adam seni öldüresiye dövüyor. “

“Kes dedim sana.”

“Bana kızmaya hakkın yok.”

“Bağırma, kafam almıyor.”

“Tabi almaz. Kafandakı dikişlere bakılırsa normal.”

“Lütfen, ablacım yeter. Bak çok yorgunum.”

“Seni gerçekten hiç anlamıyorum. Adam senin hayatını bitirdi. Ya ilk evlendiğiniz günün sabahı bile seni dövmüş. Sen anlatmıştın bana bunu, unuttun mu?”

“Abartma.”

“Abartmıyorum, gerçekleri söylüyorum.”

“Garson çocuktan kıskandı beni o yüzden.”

“Kıskanmak?! Onun ki delilik, aklında sorunu var o adamın.”

“Seviyor beni.”

“Ciddi misin sen? Sevgi bu mu yani?”

“Ayrıca o konuda haklıydı.”

“Seni dövdüğüne hak veriyorsun yani?”

“Garsonu da dövdü unutma.”

“Niçin dövdü, hatırla bakalım. Senden sifariş aldığı için. Ha evet, iyi yapmış o zaman dövmekle, keşke restoranı dağıtsaymış.”

“Sıkıldım ama. Kapat artık bu muhabbeti.”

“Abla, nasıl kapatayım? Git bir aynaya bak. Yüzünün gözünün haline bak.”

“Tamam, o zaman sesini alçalt bari, çocuk uyanacak şimdi.”

“Abla, siz kaç yıldır evlisiniz?”

“4.”

“Peki sen bu 4 yılda kaç defa dayak yedin?”

“Sus artık.”

“Bana sinirlenmeni anlamıyorum gerçekten. Ben senin iyiliğin için konuşuyorum.”

“Tamam, canım bu kadar iyilik yeter. Bu gidişle iyilik meleği olursun sen.”

“Komiksin yani. Bu halinle bile güldüre biliyorsun. Ben seni hiç anlamıyorum, nasıl bu kadar sakin kala biliyorsun?”

“Ne yapmamı bekliyorsun?”

“Ayrılmanı. O adamı hayatından sonsuza kadar çıkarmanı.”

“Yine başladık. Ayrılmak çözüm değil.”

“Ben bir saattir burdayım biliyorsun değilmi?”

“Ne olmuş yani?”

“Sen de bir saattir, kitabın aynı yerin okuyorsun.”

“Dalmışım işte. İnsanda akıl mı bırakmıyorsun sanki.”

“Okumadığını biliyorum. Sen de düşünüyorsun, bir yol arıyorsun.”

“Ben senin gevezeliklerinden kurtulmanın yolunu aramaktan başka hiçbirşey düşünmüyorum. Şimdi sussan gerçekten iyi olacak. Ya da lütfen git.”

“Beni kovuyorsun yani?”

“Hayır, sessiz olmanı istiyorum.”

“Tamam, abla bir tek soruma yanıt ver, sonra gidicem ve bu konuyu bir daha açmayacağım, anlaştık mı?”

“Tamam, sor.”

“Neden, abla?”

“Ne neden?”

“Neden bu adama katlanıyorsun? Aşk, sevgi deme lütfen. Onu sevmediğini biliyorum. Zaten senden 15 yaş büyük bir adama aşık olacağına hiç inanmamıştım.”

“Tamam, sana dürüst olacağım ilk ve son kez.”

“Dinliyorum.”

“Adam zengin, bu kadar basit.”

“Sen… Sen nasıl bir kız oldun ya?”

“Ne var? Ne oldu? Korktun mu benden? Böyle insanım işte. Sen fakir yaşamak isteyebilirsin, ama ben…”

“Abla, biz o kadar da fakir değiliz ki, kendi yağımızda kavruluyoruz, biliyorsun sen de.”

“Hadi ama, gün sonunda karnını doyuruyorsun, bir göz odada kalıyorsun. Eğitimin var, diploman var, çalışıyorsun tamam, ama para? Para yok. Senin maaşın kendi karnını doyurur ancak. Eğitimle, çalışmakla birşey olmuyor işte.”

“Ne yani? Hayatla mücadele etmek yerine zengin kocaya kaçmak daha mı cazip sence?”

“Aynen öyle.”

“Dövse, öldürse bile mi?”

“Adam beni seviyor, kıskanıyor, ne var yani bunda iki atıştık diye büyüttün olayı. Her evlilik de olur böyle şeyler.”

“Atışmak? Abla seni dün hastaneden çıkardık, kolun kırıldı senin.”

“Yine abartıyorsun. Ufak bir şey, geçer. Etrafına baksana, yaşadığın cennete baksana.”

“Cennet mi burası?”

“Öyle, benim için öyle. Çalışmak yok, ev işi yok, ne istersem anında önümde. İki de oğlum oldu. İşte bitti. Daha ne olsun, oğullarıma da babasının mirasını kalacak.”

Miras?!”

“Sen her dediğimi böyle tekrar mı edeceksin?”

“Ben çok şaşkınım.”

“Neden, ablacım, neden şaşkınsın. Bak, artık yeter, sustum, sustum, ama artık yeter. Ben kocamı seviyorum, o da beni seviyor.”

“Sen kocanı değil, parasını seviyorsun.”

“İkisi de aynı şey.”

“İnanmıyorum sana, gerçekten inanamıyorum.”

“Annemler bile senin kadar karışmıyor bana. Pes yani.”

“Zaten annemlerin nasıl buna izin verdiklerini de anlamıyorum.”

“Kocam onlara yeni ev alacak hediye olarak.”

“Sus payı olarak yani.”

“Her zaman alıyordu zaten.”

“Evet çünkü seni her zaman dövüyordu. Annemler de para için her şeye göz yumuyorlar.”

“Nankörlük ediyorsun.”

“Nankörlük mü? Ben mi?”

“Unuttun galiba, senin tüm okul masrafları kocam ödedi.”

“Bilmiyordum, abla, bilmiyordum, o adamın sana işkence yaptığını bilmiyordum.”

“Bilseydin ne olacaktı ki?”

“Kabul etmezdim. Bildiğimde geç oldu, ama reddettim, sen de gördün. Önceden bilseydim, değil parasını kabul etmek, çocuklarınız doğmadan seni ondan alırdım.”

“Yeter! Gerçekten yeter! Haddini aşıyorsun. Aramıza girme artık kocamla.”

“Aranıza mı? Dün beni arayan sendin, abla? Dayanamıyorum, kurtar beni diyen sendin.”

“Tamam, kabul, öyle bir hata yaptım, şimdi de eşimi seviyorum diyorum.”

“Sana ne aldı bu sefer?”

“Ne?”

“Seni bu sefer neyle susturdu?”

“Yeter ama, git lütfen.”

“Gidiyorum zaten, midemi bulandırıyorsun artık.”

“Gelecek hafta İtalya’ya gideceğim haberin olsun, evde olmayacağım. Kocam ayarladı, dinlenmem için.”

“Bu da senin sus payın herhalde.”

Kapıyı çarpıp çıktım. Sevmek dövmek mi? Sevmek kavga etmek mi? Neden aşkı bu kadar basit bir hale getiriyoruz ki. Ablam yıllardır bu adama parası için katlanmış. Ve ben gerçeği bilmemeyi tercih ederdim.

Sahile iniyorum, uzun uzun düşünmek istiyorum. Bu işler ne zaman bu raddeye geldi, hiç bilmiyorum. Herşey 5 yıl önce  başladı aslında. Ablam ufak, adını çok da duyuramamış bir şirkette çalışıyordu. Bir gün ablam biriyle görüştüğünü söyledi bana. Tabii bana adamın kendinden çok büyük olduğunu, zengin olduğu söylemedi. Ben o zaman daha üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Kafam kendimle o kadar meşguldu ki, ablamın aşk zannettiği şeyi dinlemek bana saçma geliyordu. Ve bir gün ablam yanında yaşlı bir adamla kapımıza geldi. Aşık olduğunu, evlendiğini söyledi. Babamla, annem önce karşı çıkmak istese de, adamın zengin olduğunu öğrenince sustular. Bense çok şaşırdım. O sırada adam bana benim üniversite masraflarımı ödemek için para teklif etti. Ancak ben ablama çok kızgındım ve bu yüzden kabul etmedim. Babamlarsa ya kabul edersin, ya da okuyamazsın dediler, bana destek olmadılar. Ablamla o zamanki konuşmamız hala aklımda.

“Abla, bunu nasıl yaparsın?”

“Ne yapmışım ben?”

“O adam ya, o adam senden kaç yaş büyük? Söylesene kaç yaş?”

“Bağırma bana! Ben aşık oldum, anladın mı aşık?”

“Parasına aşık oldun herhalde.”

“Saçmalama! Ben senin ablanım, düzgün konuş.”

“Sen düzgün bir iş yaptın mı ki, ben düzgün konuşayım?”

“Tamam, sakin ol. Oturalım şöyle, sakin sakin konuşalım.”

“Abla, neden kendini yaktın? Değer mi para için, söyle değer mi?”

Ablam o an diz çöktü önümde, yüzünde çok masum, gerçekçi bir ifade vardı, tanıdığım ablamdan farklı bir suratı vardı, şimdi karşımda diz çöken bu kız benim özbeöz ablam değildi sanki.

“Canım benim, dinle beni, ben ona çok aşığım, konu para falan değil, gerçekten seviyorum onu.”

“Senden büyük.”

“Büyük olması neyi değiştirir ki? Beni anlıyor, beni dinliyor, beni seviyor, bana sevdiğini hissettiriyor. Ben daha önce hiç böyle mutlu olmadım, anlıyor musun? Çok mutluyum. Onu her gördüğümde ayaklarım yerden kesiliyor, kalbim o kadar hızlı çarpıyor ki, heyecandan çoğu zaman onun karşısında saçmalıyorum, komik duruma düşüyorum. Söyle bana şimdi bu ne sence? Aşk değil mi?”

“Sen ciddisin.”

“Ciddiyim tabi.”

Yalanmış. Ablam sırf para için onunla evlenmişti. Ancak beni sevdiğine inandırmıştı. Bense ona kandım. Sonra ablam okul masraflarımı kocasının ödemesi için beni ikna etti. Ta ki 3 yıl sonra ben onun ablamı dövdüğünü öğrenene kadar. Geceleyin, annem koşarak odama geldi, ablamın kötü durumda olduğunu söyledi. O zamanlar ilk yeğenim henüz 2 yaşındaydı. Eve gittik. Ev darmadağındı, yeğenim mutfakta oturmuştu, korkudan titriyordu, ablamsa salonda kanlar içindeydi. Hemen hastaneye götürdük. Hastanede ablamın iki haftalık hamile olduğu, ancak çocuğunu düşürdüğü öğrendik. Kocası yüzünden. Ablam yıkılmıştı. O gece herşeyi bana anlattı. Annem bu olanlara hiç şaşırmadı, çünkü her şeyden önceden haberdardı. Ablam önceleri olan tüm kötü olayları anneme anlatmıştı, annemse her defasında ne olursa olsun onun kocasına geri dönmesi için ikna etmişti. Zaten ablamın da o adamdan ayrılmak istemediğini görüyordum. O gece tüm çabalarıma rağmen ablam yine de kocasına gitti. Kocası sabahleyin ona pahalı bir yüzük, annem ve babama pahalı eşyalar almıştı. Yine sus payı olarak. Bana da yanında çalışmam için iş teklif etti, kendi yardımcısı olmamı istedi, sus payı olarak, ama ben kabul etmedim. Hatta okul masraflarımı da artık ödemesini istemediğimi söyledim. Hiçbir şey söylemedi, ancak sinirlendiğini gözlerinden çıkan kıvılcımlarda görebiliyordum. Annemlerle ablam da beni ikna etmeye çalışsa da kabul etmedim. Sonra da kendime iş buldum, hem okuyup, hem çalıştım, masraflarımı kendim ödedim.

Ablama, anneme, babama çok kızıyorum. Sus payını bu kadar çok sevdiklerini için, hayatın yalnızca paradan oluştuğunu düşündükleri için, sevginin, aşkın adını parayla lekeledikleri için, vicdanı parayla susturdukları için… Kendime de kızıyorum. Onlara gerçeği gösteremediğim için, bir çare bulamadığım için, para hırslarını söndüremediğim için, elimden hiçbirşey gelmediği için…

Yazar – Gülnar Ferruhkızı

 

Exit mobile version