DEPREM ANILARI

DEPREM ANILARI

12 Kasım 1999 Cuma,
Saat 19:00 – DÜZCE

Doğal afetlerden tatmadığım ve zararlı çıkmadığım kalmadı. Sel, fırtına, deprem ve yangın. Uzmanların da dediği gibi bunlarla yaşamaya alıştık çoktan. 12 Kasım 1999 Düzce depreminde yitirdiğim çocukluk arkadaşım Murat’ın vefatını o soğuk gecenin sabahında kamyon kasasında uyandığımda annemden öğrendim. Nasıl hazırlandım nasıl ordan ayrıldım hatırlamıyorum. O gece hepimizi merak almıştı. Murat işten eve gelmemişti. Teselli olur diye Murat’ın, enkazda kalan insanlara yardım edebileceği düşüncesiyle, sabaha kadar sarsıntıların sürdüğü o karanlık ve soğuk geceyi zor da olsa sabah ettik. 17 Ağustos depreminin izleri ilimizden henüz silinmemişti.

Merkeze 6 kilometre uzaklıkta ve köyde olduğumuzdan ev ve çevremizde ağır hasar dışında bir yıkım olmamıştı. Ancak merkez ve çevresi öyle değildi. Hiç unutmam tam iki ay merkeze inmemiştim. Prefabrik yapmak için rahmetli babamla zorlu mücadeleler verdik. Bir yanda kayıplar diğer yanda zorluklar. Yarım kalan hayallerimiz bitmeyen işlerimiz yük oldu bize. Şok yaşamaya başladığımız karanlık gecede babamla karşı mahallenin insanlarının durumlarına bakmaya gitmiştik. İki mahalle arasından anayol geçtiğinden bi süre karşıya geçememiştik. Trafik yoğunlaşmıştı.

Oraya vardığımızda babamla yerde bir ceset farkettik. Beton duvarın dibine yatırılmıştı. Meğer o kişi de tanıdıkmış. Babam bu olaya öfkelenmiş bir vatandaşı camiye yollayarak tabut getirtmişti. Talihsiz adam saat 19:00 sıralarında oynanacak olan maçı izlemek için çarşı merkezde bir kahvehanede yakalanmıştı depreme… Murat ise işten eve dönerken bindiği kalabalık otobüste can vermişti. Duraktaki bina, hareket etmek üzere olan otobüsün üstüne yıkılmış yaklaşık otuz üç vatandaşımız can vermişti. Birkaç kişi dışında sağ kalan olmamıştı.

Karanlık gece Düzce halkını kasvete boğmuştu. Herkes birbirinden haber almaya çalışıyordu. Köylere göç başladı. Prefabrik yapılar oluşturuldu. Aylarca enkaz kaldırma çalışmaları yapıldı. Ezbere bildiğim o caddeleri karıştırır olmuştum. Yıkılan binaların üzerinden tırmanarak diğer caddelere ulaşmaya çalışırdık. Yurdun ve dünyanın her yerinden yardımlar gelmeye başladı. Acımızı paylaşanlara hâlâ minnettarız…

Depremi okullarda derslerde konu olarak kısa da olsa işleyip öğrenmeye çalışmıştık. Ancak bir gün bunu iki ay arayla şiddetli biçimde yaşayabileceğimiz aklımıza gelmemişti. Şehrimizden göç edenler oldu. Kimi döndü kimi dönmedi. Yeni yaşam alanları açıldı. En güçlü araçların bile çıkamayacağı tepelere konutlar yapıldı. Büyük yıkımlar büyük değişimleri getiriyormuş hakikaten. Bu yazının satırlarını şiirle noktalıyorum. Üzerinden on dokuz yıl geçti sizi unutmayacağız…

Tanımazdık bilmezdik deprem neydi nasıldı,
O soğuk gecede yer sanki yarıp açıldı,
Binaların enkazı etraflara saçıldı,
Dudaklarım bükülür bunları hatırlarken…
***
Hemşehrilerim öldü yaralandı nicesi,
Enkaz altında kaldı anası ve bebesi,
Unutmaz hiç ağlıyor bugün yine dedesi,
Gözlerime yaş dolar bunları hatırlarken…
***
Ne çileler çektik biz sığındık Yaradana,
O sarsıntının sesi dehşet verir kulağa,
Ev hayatın biter de giremezsin yuvaya,
Beni bir korku sarar depremi hatırlarken..
***
Yaşayan bilir bunu yaşamayan ne bilsin,
Yapılar çok katlardan artık birlere insin,
Bu bir döngüdür elbet tekrarı var bilinsin,
İbretlik şeyler yazdım bunları anlatırken…

Sinan Korkmaz

Exit mobile version