Kuyu

Küçükken köyde yaşardım, 12 yaşıma kadar da köyde yaşadım. Köyler ıssız olur, demek istediğim şehirde yapabileceğiniz bir çok şeyi köyde yapamazsınız. Curcuna yoktur, sessiz ve sakindir. Yıl 1995, Kasım ayındayız hiç unutmam. Gününü pek hatırlamıyorum ama Cuma yada Cumartesi olması lazım, çünkü babamın fındıklık bahçesinden biraz geç geldiği günler, genelde o günler oluyordu. Akşam yemeğini o gelince hep birlikte yer sofrasında yerdik. Gelirken yol üstündeki kuyudan hep su alırdı. O kuyudaki suyun tadını anlatamam; hem buz gibi hemde muazzam bir şekilde berrak, pürüzsüz. O akşam su getirmeyi unutmuştu, yorgundu da biraz, eve girdi ceketini astı, tam yemek yemeye hazırlanacağız; annem suyu sordu. Babam yorgunluğunda verdiği sıkıntıyla ofladı pufladı. Bende üzüldüm adama sabah akşam çalışıyor, “Baba ben gideyim alayım hemen” dedim. Babam “Hava karardı ha dikkat et tilki olur” dedi. Neyse su bidonunu aldım ceketimi de giydim, botlarımla çıktım yola.

Bu arada, o zamanlarda 10 yaşlarındaydım. O akşam hava soğuk ve yağmur çiseliyordu. Elimde bir gaz lambası var, rahmetli dedemden kalmıştı. Gece dışarı çıkınca kullanıyorduk, kuyuya doğru giderken birden soğuktan da soğuk buz gibi bir rüzgar esti, sonra normale döndü. Sonra tekrar rüzgar esmeye başladı ama çok şiddetli biçimde esiyordu. İnanın bana hiç şüphelenilecek bir durum değildi ama içimde bir sıkıntı olmuştu, işkillenmiştim. Bir şey mi olacak, rüzgar bir işaret mi, derken vazgeçip kuyuya doğru devam ettim. Kuyuya gelince çömeldim, bidonu koydum kuyunun ağzına, dolmasını bekliyorum. Gerçekten hiç unutamıyorum Kelb ibn’l kelb diye bir fısıltı duydum. Fısıltıyı söyleyen kişilerin sayısı hem artıyor gibiydi, hemde sesler yükseliyordu. Kafamı bu ses doldururken, korkuyla arkama etrafıma baktım ses birden kesiliverdi. Suyu hemen alıp gaz lambasıyla koşarak gitmeye başladım. O anda daha sert bir rüzgarla gaz lambasını düşürdüm, kırıldı. Korkudan geri uzanıp alamadım da. Karanlıkta görebildiğim kadarıyla koşuyorum, bir yandan da ağlıyorum, anne anne derken ayağım kaydı düştüm çamurun içine, uyandığımda evde yatağımda yatıyordum. Annem geldi, “oğlum iyi misin,” dedi, şaşırdım noldu bana derken annem, “dün gece eve uzun süre gelmeyince korktuk, sonra dışarı çıkacaktık seni aramaya, upuzun boylu beyaz cübbeli bir adam seni bize baygın bir şekilde getirdi. Arapça bir şeyler söyleyip gitti,” dedi. İnanın bana elim ayağım birbirine dolaştı belkide şehre taşınana kadar hiç gece dışarı çıkmamışımdır tek başıma.

Doğukan Durmuş

Exit mobile version