Hayat Sahnesi

Hayat Sahnesi

Uzun zaman olmuştu, ne kadar diye sormayın, inanın bende bilmiyorum. Bunun muhasebesini tutmayı aklımdan hiç geçirmedim doğrusu. Onunla en son nerde ayrıldık, nasıl başlamıştı, nasıl bitti. Bunların hepsini unutalı çok ama çok uzun zaman olmuştu. O ana kadar onunla olan geçmişimiz hayallerimden silinip gitmişti.

Zaman geçip giderken yalnız başına gitmiyor elbet, ne yazık ki hayatımızdan bize ait olan birçok şeyi de yanında götürüyor. Onunla olan geçmişimde sanırım bu yolculuğunu çoktan yapmış olmalıydı. Hayatım her zamanki sıradanlığı ile devam ederken onunla tekrar karşılaşacağım daha doğrusu o günlerden arda kalan ne varsa tüm bunlarla yüzleşmek zorunda kalacağımı hiç ama hiç düşünmemiştim, doğrusu.

Onu ilk gördüğümde şaşkınlık ve sıradanlık hali bir araya geldi. Sanki her zaman gördüğüm insanlardan biri gibi oldu, bir an. Ama o an o kadar kısa sürdü ki sonra şaşkınlık ve korku hali sarmıştı bir anda bedenimi. İyi ama neden korkuyordum ki korkacak ne vardı ortada. Dedim ya uzun zaman olmuştu çoktan ayrılmış ikimizde hayatımıza kaldığımız yerden devam etmeye başlamıştık bile, yani en azından benimki hep deneme aşamasında kalsa da onun bunu başardığını biliyordum.

İtiraf etmeliyim ki bunu başkalarından duyduğumda çok şaşırmamıştım. O benden oldukça güçlü bir karaktere sahipti kendini kolay toparlayacağını hayata daha sıkı sarılacağını ve benden önceki yaşamına kaldığı yerden devam edeceğini biliyordum. Bu durum bana gurur verse de o gün onu orda gördüğüm an, her şey ama her şey nasıl da bir başka geldi bana. Kıskançlık duygusunu hissettim bir anda yanımda. Nasılda haber almıştı geçmişimle yüzleşmek zorunda kaldığımı. Bu kadar hızlı geleceğini hiç düşünmemiştim doğrusu.

Kendi yalnızlığım ve hayatımda değişmeyen onca şeye karşın onun hayatının baştan aşağı değişmiş olduğunu görebiliyordum. Gördüğüm şey bununla da sınırlı değildi elbet. Bu değişikliğin nedeni de gözlerimin önünde duruyordu. Yalnız olmadığını fark etmem çok uzun sürmedi. Yanında biri daha vardı. Sanırım kim olduğunu söylememe gerek yok bunu hepiniz tahmin edebiliyorsunuzdur. Evet, bende sizin gibi ilk anda bundan tam emin olmasam da bunu anlamam çok uzun sürmedi. Yanındaki kişi eşiydi. Parmağında ki yüzüğü gördüğümde bundan ancak o zaman emin olabilmiştim.

Yüzüğün parıltısı gözlerime vuran güneşin aydınlığını nasılda perdelemişti. Bir anda ortalık kararmıştı sanki. Tabi birde, a hadi karıcığım geç kalıyoruz diye seslenmesini unutmuş olamam, bu ses uzunca bir süre kulaklarımda çınladı. İlk bakışma ikimiz içinde şaşkınlık, korku birazda heyecan doluydu. Ama sonraki anlarda geriye tek bir şey kalmıştı. Oda benim çaresizce ona bakışlarım, onun ise benim bu acizliğim karşındaki gururu. Etrafım hayal kırıklıkları ile doluydu bunun farkındaydım. Ama o an hangisine takılıp düşmüş olduğumu anladım. Başka türlü izahı olamazdı, bu bendeki çaresizlik halinin, ondaki bu gururun. Acır gibi bakmıştı bana. Ama neden bilmem bir anda bakışlarında ki gurur tekrar yerini almıştı. İşte sen kaybettin ben kazandım, bir bak bakalım ne kaybettiğine der gibi bakıyordu bu kez. O ana kadar neler kaybettiğimi hiç ama hiç fark etmemiştim. Yanlış anlamayın onu kast etmiyorum elbet. O benim ilk kaybım değildi, sonda olmayacaktı belki. Ama o an hayatımda olmayan gerçekleşmeyen ne kadar hayalim varsa hepsi gözlerimin önüne bir film sahnesi gibi serilmişti.

Gözlerimin önünde dev bir sahne kurulmuştu bir anda. Büyük dev bir ekranda hayallerim oynuyordu. Başımı ne yana çevirsem o sahneyi görüyordum. Tek başına izliyordum. Bu koca sinemanın tek seyircisinin ben olmadığını bilmeye ne çok ihtiyacım vardı. Yalnız olmadığımı bilmek istiyordum. Benden başka insanlarında hayatlarında böyle sahneleri olduğunu bilmek istiyordum. Yalnız kaybeden ben olamazdım, olmamalıydım. Hayallerimin her biri vizyonda ki yerini almıştı. Sırayla gösterime girerken ben tüm bu olup bitenlere bir anlam veremiyordum. Tüm bunların hepsini daha önce onlarca kez izlemiştim. Ama o an nedense hepsi bana yabancı bir film gibi geldiler. Bana ait olmadıklarını bilmeyi ne çok isterdim. Ben hayatımdaki kayıplarımı sahnede izlemeye koyulurken o usulca yanımdan uzaklaştı. Benim hayalim bir başkasının kolları arasında gidiyordu. Vizyondakiler için yapacak bir şeyim kalmamıştı. Onları izlemekten öteye geçemezdim, bunu biliyordum. Peki ya O… Onu da mı izlemeliydim. Yanımdan öylece hiç bir şey olmamış gibi gitmesine izin mi vermeliydim.

Bunun muhasebesini zihnimde yaparken o yavaşça yanımdan uzaklaşmaya devam ediyordu. Arkasından bakakaldım. O yürüdükçe gidenin yalnız o olmadığını anladım. Ardında bana ait o kadar çok şey vardı ki. Meğer o giderken benden ne çok şey alıp götürmüş o an fark ettim. Bunca zaman kaçtığım kaçmak için kendimle savaştığım bu savaşın kaybedeni olduğumu o an anladım. Yüreğimdeki yangın bu savaş alanının son ateşiydi. Her yer nasılda toz dumandı. O dumanlar arasında nasılda kaybolup gitti. Bense sadece ardından bakakaldım, hayat sahnesinin bu son filmine.

İbrahim Çeliksu

Exit mobile version