Kısa Hikaye “BİR OTOBÜS SPEKTRUM BOZUKLUĞU”
Gözlemlere devam etti ama şu detayı unutmaması lazımdı; analizler aslında yazarın gördüğü kadardı, o ne onların ayakkabısını giymiş, ne de onların yolundan yürümüştü. Üst düzey bir varlık değildi yazar, sadece sıradanların en garibiydi. Otobüs halkına tekrar döndü bir çift kamera, sessiz kalmak zorundalığını kabul etmiş ve kabul ediliş nedeniylede otobüsün kurallarının verdiği stres atakları güçlenmişti. Bazı bölgelerde yer yer merak adı altında zihinlerde gizli soru yağmuru, bazı bölgelerde de “Umursamazım ben!” kılıfı adı altında narsizm konferansları vardı.
Diğer tür, düşünceli tiplerdir. Onların yaşam sorunları, damarlarında gezinmekte olup her nefeste tüm vücudu tavaf ediyordu. Bu türler; II. dereceden bozukluk olup, hastalıklarına herhangi bir inanç ya da herhangi bir alkol çeşidi günde 5 defa çözüme kavuşturuyordu.
Son kategori ise; “Uyu-yanlar”dı. Otobüs halkının bu bölümü kategorilere dahil edilmiyor, uzay boşluğundaymışçasına onlara karşı sert tavırlar alınıyordu. Bu hastalıkta erken teşhis değil erken durak önemliydi. Uyu-yanlar için ise duraksızlık söz konusuydu.
Yazar bu esnada ineceği durağı çoktan kaçırmıştı bile. Ancak yazar olmanın belli başlı sorumluluklarının olduğunun da farkındaydı. Son durağa gelinmişti artık neyse ki. Ve avazı çıktığı kadar bağrılmalıydı çok geç olmadan. Tek kullanımlık süpermenlik bitmişti. Baba Yiğit ayağa kalktı, gücünü butondan da alarak halkı kendine getirdi; “İnecek var!”