Ders Veren Bir Hikaye “ÇİFT YUMURTA İKİZİ CİNAYETİ”

Ders Veren Hikaye

Ders Veren Bir Hikaye

“ÇİFT YUMURTA İKİZİ CİNAYETİ”

Nihal teyze büyük bir çığlık atıyordu. Ellerini tutan iki kadının ellerini o kadar sıkmıştı ki bir hafta kadınların ellerinde morluk kalmıştı. Zor bir doğum yapıyordu Nihal teyze. İlk çocuğu değil, ilk çocukları olacaktı. İkiz annesi olmak kolay değildi.

Babaları ise hızla avukat bürosunun camlarını kapatıp, kapısını üç defa kilitleyip eve gelmişti. Hastahaneye yetişemeyecek kadar hızlı gelmişti doğum. Nihal hastahaneye yabancı değildi, iyi tahsilli bir baş hemşireydi.

Doğum gerçekleşti iki adet oğlu oldu bu çiftin. İsimlerini Doğu ve Batı koydular. Anne, babaları çocuklarının ikisine de aynı tahsili verdiler, çocuklar aynı okuldan mezun oldular, hatta dereceleri bile virgülü virgülüne aynıydı. İkisi de saygılıydı, ikisi de zekiydi, ikisi de farklı insanlardı ama. Ve büyümüşlerdi artık.

Batı, top sakal bırakmıştı kültürlü bir birey olarak. Plaklarda La Java Bleue dinleyip kırmızı şarabını yudumlarken post modern heykeller yaratıyordu. Boğazında fularıyla komik, kültürlü ve seviyeli bir adamdı. Boş vakitlerinde Ulus Baker’in Leibniz hakkında görüşlerini tekrar tekrar dinlemeyi severdi. Farklı görüşlere saygılıydı ancak mizahı bir ok gibiydi.

Doğu ise uzun sakal bırakmıştı dindar bir birey olarak. Plaklarda Kabe imamı Abdulbasit Abdussamet’in kayıtlarını dinleyip zemzem yudumlarken Ta’lik türde hat sanatı icra ediyordu. Başında yeşil sarığıyla komik, kültürlü ve seviyeli bir adamdı. Boş vakitlerinde Altay Cem Meriç’in Gazali hakkındaki görüşlerini tekrar tekrar dinlemeyi severdi. Farklı görüşlere saygılıydı ancak mizahı bir ok gibiydi.

İki kardeşte birbirlerinin dükkanlarını sık sık ziyaret ederdi. Açık kapıyı üç defa çaldı Doğu. “İyi günler putlarınız ne kadar acaba?” dedi gülümseyerek. Batı sarıldı kardeşine “Hoş geldin gel, ver bombanı vestiyere asayım” dedi gülümseyerek. Kahkahalar eşliğinde sohbet ettiler. İyi kardeş ve iyi arkadaşlardı.

Hava her zamankinden soğuktu o gün, dışarı çıktılar ve sahilde oturup çay içtiler. Yağmur yağıyordu ahmak ıslatırmışçasına. Topuz saçlı, siyah elbiseli bir kadın lüks arabası ile yanlarına yaklaştı. Arabanın ön panjurunun kromuna çarpan yağmur minik tıkırtılar çıkartıyordu. Doğunun ve batının ellerinde sıcak çaylar vardı, havanın soğuğuna çay ile savaş açmışlardı. Kadın aniden bu iki kardeşe yöneldi ve ikisinin de kollarından tutup sıcak çayı birbirlerinin üzerine dökmesini sağladı.

Kardeşlerin gözlerine sessizce ve uzun uzun baktı. Kadın, ellerini paltosunun ceplerine soktu, iki kardeşe de birer eflatun mendil verdi ve gitti.

Bu, çift yumurta ikizinin arasındaki huzurun intihar mektubuydu.

Exit mobile version