ZeNHaR Ve; “Ney’deki İnanılmaz Sır” – Part 3
Hikayenin 2. Bölümünü Okumak İçin Tıklayınız.
Bu sefer eve giderken dünkü gibi büyük korkularım yoktu. Daha çok olaylara anlam vermeye ve mantıklı düşünmeye kendimi zorluyordum. Yine de olayın şoku ile ellerim titriyordu. İçeri girdiğimde babaannem hemen beni görür görmez, “kuzum ne oldu sana,” diye sorarken bir yandan ellerimi tutarak sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan da ateşim mi var acaba? diyerek alnıma ellemeye çalışıyordu. Dedem de ardım sıra eve girmişti. O da aynı muamele ile benle ilgilenmeye başladı. “Sen dur ben Halil amcanlara söyleyeyim bizi arabayla ilçeye kadar götürsün hemen doktora gözükelim,” dedi. Onları bir şey olmadığına, köyün köpeklerinin beni kovaladıkları için bu şekilde olduğuma zar zor ikna ettim. Sonra aklıma 2 gündür uzandığım, o mis gibi kokan, rengarenk çiçek tarlası geldi. “Bu köyde uyuşturucu içeren bitkiler yetiştirenler var mı?” diye sordum. Onlar şaşkınlıkla bana bakarak, “nerden çıktı bu soru,” dediler. Bende köyün dışında bir çiçek tarlası gördüğümü ve o çiçek tarlasının bir çeşit uyuşturucu özelliği olup olmadığını merak ettiğimi söyledim. Onlar bu durumdan şüphelenince bir açıklama yapmalıyım diye düşünerek devam ettim. “Oradayken acayip uyku bastırdı beni ve hiç görmediğim rüyalar gördüm”, bundan sebep sorduğumu söyledim. Dedem de bizim köyde kesinlikle uyuşturucu tarzı bir şey olmadığını, tarif ettiğim yerdeki çiçeklerin uyuşturucu olmadığını söyledi. Konuyu kapattım.
Ertesi gün erkenden kalkıp saatin yine öğlen olmasını beklemeye başladım. Sürekli de onu görebilir miyim diye çevreme bakıyordum. Ancak öğlen olmasına rağmen bir türlü onu görememiştim. Bende farklı yoldan gidebileceğini düşünerek aynı yere gittim. Bu sefer o çiçek tarlasında onu bulamadım. Ancak bir müddet sonra koyunların çan sesini duydum. Sesin geldiği yöne doğru hızlıca gittiğimde, kendisini bir kayanın üzerine oturmuş bir şekilde gördüm. Bana gel diye işaret yaptığında yanına gittim. Selam verdim ve karşısına oturdum. Herkesin onu deli olarak tanıdığından kimseye söyleyemediğim şeyleri ona rahatça anlattım. Bana bakarak sadece gülüyordu. Hiçbir soruma cevap vermedi. Ney’i yavaşça çıkartarak çalmaya başladı.
Yine aynı şey olmaya başlamıştı. Üzerime çöken halsizlikle, gözlerimin kapanması aynı anda olmuştu. Bu sefer gözlerimi açtığımda soğuktan tir tir titriyordum. Etrafıma bakındığımda her yer karla kaplıydı ve yüksek bir dağda olduğumu fark ettim. Ayağa kalktım az ilerisinin uçurum olduğunu görünce korkuyla geriye doğru gittiğimde, arkamda bir mağara olduğunu fark ettim ve mağaraya doğru ilerledim. Mağaranın girişinde birisinin oturduğunu görüp yanına yaklaştım. Çok üşüdüğümü bana yardım etmesini söyledim. O da bana bu dağın zirvesine kadar çıkabildiğime göre yardıma da gerek duymayacağımı söyledi. Bende burasının neresi olduğunu sordum. Buranın seçim dağı olduğunu söyledi. “Seçtiğin şeyler senin yolunu çizecek,” dedi. “Nasıl yani” dediğim anda, adam bir anda gözlerimin önünden kayboldu. Şaşkınlıkla etrafıma bakındım ama nafileydi. Hiçbir yerde hiçbir şey yoktu. Sadece bembeyaz karlar ve uçurum. Olanca gücümle bağırdım “nerdesin” diye ama sesimin yankısından ve rüzgârın sesinden başka bir ses yoktu. Tekrar bağırdım “hangi seçimler, hangi yol” diye ama sonuç değişmedi. Titremeye devam ediyordum, yavaş yavaş mağaranın içine doğru girdim. Ancak derinlere doğru ilerledikçe, daha çok karanlıklaşıyordu ve bende cesaret edemeyip daha fazla ilerleyemedim. O sırada dışarıda bir ses duydum sesin nerden geldiğini anlamak için tekrar dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda ses kesilmişti. Dağın daha yukarılarından mı yoksa aşağı taraflarından mı ses geliyor bilemediğim için olduğum yerde, belki yeni bir ses gelir diye beklemeye başladım. Ancak hiç bir ses duymadım. Uzun bir süre sonra uçurumun kenarına doğru bakarken bir şey fark ettim. Tam olarak ne olduğunu anlamak için yanına yaklaştığımda, karlarla örtülmüş bir kuş yuvası ve içinde de yumurtalar olduğunu gördüm. Yumurtalar gerçekten çok büyüktü. Bildiğim en büyük yumurta olan deve kuşu yumurtasından en az 2 kat daha büyük olan yumurtalardan bir tanesini elime aldım. Üzerindeki karları iyice temizlediğimde yumurtanın şeffaf olduğunu ve içinde de parıl parıl parlayan dev bir elmas olduğunu fark ettim. Hemen bir diğerini elime aldım ve ona baktığımda da dev bir yakut olduğunu, üçüncüsünde ise büyükçe bir zümrüt olduğunu gördüm. Son yumurtayı elime aldığımda ise onun şeffaf olmadığı için, içinde ne olduğunu anlamadım. Merakım iyice arttığından yumurtayı kırmak için havaya kaldırıp hızlıca yere fırlattım. Yumurta kırılır kırılmaz içinden bir kuş çıktı. Kuş önce silkindi ve sonra kanat çırpmaya başladı ancak her kanat çırptığında hızla büyüyordu ve birkaç saniye içinde benim boyumun iki katına ulaştı. Sonra tekrar hızla kanat çırpıp göklere doğru yükseldi. Onu gözlemlemeye çalışıyordum ki, daha bir dakika bile geçmeden gökyüzünden bir mermi gibi üzerime doğru inmeye başladı ve dengemi kaybedip uçurumdan aşağıya düşmeme sebep oldu. Tekrar kendime geldiğimde bizim deli cik, cik, cik, diyerek karşımda bana bakmaktaydı.
Ney’deki İnanılmaz Sır I. Bölümü Okumak İçin Tıklayınız
Ney’deki İnanılmaz Sır II. Bölümü Okumak İçin Tıklayınız
Bu bolumu cok kisa tutmussunuz. Gayet basarili. Biraz daha uzun yazsaydiniz keske.
Teşekkür ederim.
Abi bunları paylasabilirmiyim bir sayfada
Buradaki linki verdiğin sürece benden yana bir sakınca yok
Yine süper olmuş :D