Çok Güzel Bir Hikaye “Allah’ın İşi İşte”
Çıktım. Dolaştım. Ara sokaklarda. Ana caddede. Hemen hemen tüm dükkanlar, mağazalar kapalıydı. Yalnız bankalar ve sinemalar açıktı. Ben de bir sinemanın 14.00 matinesine girdim. Berbat bir filmdi. Halbuki uzun zamandır da sinemaya gitmemiştim. Bozuk olan keyfim de iyice bozuldu. Sinemadan çıktıktan sonra Taksim’de iki tur attım. Kurt gibi acıkmıştım. Filmde hamburger gördüm, canım da epey çekti. Eskiden sürekli gittiğim çok güzel bi büfe vardı. Keşke açık olsaydı da 3-4 tane yesem diye geçirdim içimden fakat nafile. Bir bisküvi, kraker alacağım bakkal bile yok.
Ne yapsam ne etsem bilemedim. “En iyisi eve gitmek” dedim kendi kendime. Az ilerde bir taksi durağı vardı. Seri adımlarla durağa doğru ilerledim. Kafamda acaba Taksim’den Ataşehir’e kaç yazar diye hesap yapıyordum. Tahminlerime göre 100 lira civarı tutacaktı. Kaç param var diye elimi cebime attım. Sinemaya 30 lira gittiğini unutmuşum. Eksik para vardı eve gitmem için. Ben de hazır yakında banka varken uğrayıp para çekmeye gittim. Bankaları hayatımda hiç bu kadar boş görmemişimdir. ATM lerde sıkıntı olduğundan gişeden çekmek zorunda kaldım parayı. Etraf ne kadar boş olsa da işim gişede uzadı. Sistemde sorun mu ne varmış. Beni biraz bekletmek zorunda kaldılar. Geçtim biraz oturdum. Çay ikram ettiler bana. Sıcacık tavşan kanı bir çay. Bu soğuk günde içimi nasıl da ısıttı bi bilseniz. Ben tam çayımdan ilk yudumu alırken içeri hızlıca 2 tane izbandut gibi herif girdi. İkisinde de kar maskesi vardı. Eşkalleri belli değildi. Ellerindeki tabancaları gişede duran bankacılara doğrulttular. O sırada güvenlik geldi. Onlara teslim olmalarını söyledi fakat adamlarda tık yoktu. Adamlardan daha uzun ve daha iri olanı silahının kabzasıyla güvenliğin ensesine vurdu. Güvenlik de zaten kısa boylu zayıf biriydi. Nasıl böyle birini bir bankaya güvenlik olarak almışlardı şaştım doğrusu. Adamlar bankacılara bağırıyorlardı. Pek kasaya girip büyük bir soygun yapmak gibi bi niyetleri yoktu anlaşılan.
Parayı direk bankacıların elinden alıp kaçmaya kalkıştılar. Jeton son anda düştü, benim paralar da elden gitti. Şimdi nasıl eve gidecektim. Yahu zaten kıt kadar maaşla geçiniyoruz bir de soyguncular girdi işin içine. Vay halime! Neyse yapacak bir şey yoktu. Olan olmuştu bu saatten sonra bi şeyi geri alamazdım. Polisler hemen olay yerine intikal ettiler. Benim de ifademi aldıktan sonra serbest bıraktılar. Taksi durağının yolunu tuttum yine. Uzaktan gördüğüm kadarıyla bir araba boştaydı. Hemen hızlı hızlı yanına yaklaştım arabanın. Bir de ne göreyim, geçenlerde şans eseri hayatını kurtardığım adamdı bu. Bundan 1 hafta önce yine böyle gezmeye çıkmıştım. Bu sefer yanımda hanımla çocuklar da vardı. Hem gezeriz hem de bir şeyler alırız diye çıktık evden. Mağazalara uğradık. Çocuklara yeni kıyafetler aldık. Nasıl da sevindiler bir bilseniz. Meğer ne kadar da önemliymiş iki parça kıyafet onlar için. Çocukların bu yönlerini hep imrenmişimdir. En küçük en maliyetsiz şeyle bile dünyalar onların olabiliyor. En ufak şeyden bile kendilerine mutluluk kaynağı yaratıyorlar. AVM’ den çıktıktan sonra karnımız kazındı. Çocuklarla hanıma birer balık ekmek ısmarladım. Yanına da herkese bir bardak turşu. Küçüklüğümden beri çok severim bu ikiliyi. Ne zaman Eminönü’ne gitsem yemeden dönmem. Yemek sonrası sahil kenarında yürüyorduk. Birden bir adam denize düştü. Arkadaşı ona şaka yaparken adamcağız korkudan yerinden sıçrayıp denize düşmüş. İçimden geçirdim acaba yüzme biliyor mudur diye. Atlasam mı atlamasam mı diye çok arada kaldım. Eğer atlarsam üstüm başım sırılsıklam olacaktım. Eğer tek olsaydım atlardım diye avuttum kendimi o an için. Şimdi atlasam en az 1 ay ağızlarından düşmem benim ufaklıkların. Eşim kolumu cimcikledi o an. Göz göze geldik. Gözlerime öyle baktı ki neden duruyorsun diye sanki deliye dönmüştü. Bir an utandım kendimden. Bir insanın hayatını çocukların dillerine düşmekle karşılaştırmıştım. Çok utandım. Hemen atlayı verdim denize. Adam meğer yüzme bilmiyormuş. Eğer atlamasam… Adam bana minnettar oldu. Neyi var neyi yok ortaya döktü bana vermeye çalıştı. Tabii ki hiçbir şey almadım adamdan. Böyle bir şeyin asla bir bedeli olmamalı da zaten. Adam seri adımlarla uzaklaştı, ben de yine düşer diye gözlerimi ondan ayırmadım adam denizden iyice uzaklaşana kadar. Arkadaşı da arkadan ne özürler yağdırıyordu. Adam hiç yüz vermedi, haklı da, boğuluyordu neredeyse gencecik adam. Zaten akşam olmuştu, hemen döndük biz de eve. Hoş, gerçi sabah olsa da dönecektik. O halde Eminönü’nde kendimi rezil edecek halim yoktu ya! Hanımla yolda yine bir ara göz göze geldik. Bu seferki bakışları gurur doluydu. Ben de bunu görünce bi göğsüm kabardı açıkçası. Bu adamı takside görünce çok şaşırdım. Başta tanımamıştım ama o beni hemen tanıdı. Beni selamladı, elimi öpmeye çalıştı. Biraz utandım da ama iyi niyetinden yapmıştı. Zaten kalbi çok temiz birine benziyordu. Arabaya bindikten sonra yol boyunca konuşup sohbet ettik. Bir süre sonra evime vardık. Tam elimi cebime attım parayı alacaktım ki adam bağırmaya başladı. Hayatta ödetmem diye haykırdı defalarca. Paramın eksik olduğu aklıma geldi bir an. Normalde hayatta izin vermezdim ödetmemesine fakat bu sefer farklıydı. İşime de gelmişti açıkçası. “Neyse tamam peki, ödemeyi vereyim bu sefer de canım ne olacak” dedim.
Tam eve çıkarken gün boyu yaşadıklarım gözümün önünden geçti. Başta ne kadar kötü geçse de “Yine Allah günün sonunda yüzümüzü güldürdü” dedim kendi kendime. Merdivenleri hızlıca çıkıp eve girdim. Yatağa uzandım kimseye tek laf etmeden. Günün yorgunluğunu atmak için vurdum kafayı yattım saatlerce.
Zâtî
hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, hikaye okumak, çok güzel hikaye, Çok Güzel Bir Hikaye, dini hikaye, eğitici hikaye, ibretlik hikaye, düşündüren hikayeler, kısa hikaye,