Macera Hikayeleri

Muhteşem Bir Hikaye; “KAR ÜSTÜNDE KAN DAMLASI”

KAR ÜSTÜNDE KAN DAMLASI

Eyüp Dayı sarsıldı, uyandı. Boş bulunmuş, “Öyle!” deyivermişti. Neden, niçin böyle davrandığını kestirmeye çalıştı. Bulduğu zayıf ışığın ipine yapıştı. Oğluna seslendi:

– Öyle, gerilerde kalıp durma Yusuf! Bak, eşeği kollayayım derken, kendin kurtlara paçayı kaptırma! Atik ol! Uyanık ol!

Tanıdık bile olsa, duyulan bir insan sesi, şayet farkında olursanız, korku denizini aydınlatıyor, adamın endişelerini yok ediyordu. Şimdi de öyle oldu. Yusuf, korkularından sıyrılmış bir şekilde, babasını cevapladı:

– O bakımdan endişen olmasın baba. Hani, korkmuyorum desem, yalan olur. Fakat, seninle olduktan sonra, nerede olursam olayım, hangi şartlar altında kalırsam kalayım, korkunun derin denizleri, vahşi dağları bana vız gelir.

Babası, koltuklanmaktan hoşlandı:

– Benim aslan oğlum! dedi.

Dönemeci aştılar, Gebeula’ya vardılar. Gebeula’da kar, bütün yolları tutmuş, kapatmıştı. Artık bütün çığırlar da kaybolmuştu. Yolun en tehlikeli bölümü de, işte şimdi başlıyordu. Bulundukları nokta, yüksek dağların bel verdiği, sağı solu açık, oldukça da fazla rüzgâr alan bir yerdi. Burada rüzgâra tutulmak, göz göre göre ölüme teslim olmak demekti.

Uzayıp giden, uzadıkça insana ıstırap veren beyaz denizde ne bir ses, ne bir iz var. Eyüp Dayı, tereddütler içinde. Yeşile çalan, kabaran Karadeniz aşağılarda, az ilerde. Güzelim şehir, olan bitenden habersiz, nice yolcuları bekliyor. Kasaba çok, çok gerilerde kaldı.

Hele hele bu vakitten sonra, geri dönmek olmaz. Zaten dönmeye, kurtlar da fırsat vermez. Görünen gerçek oldukça acı. Kurtuluş, hayâl gibi bir şey. Kar, Eyüp Dayı’nın kocamış gözlerini kamaştırıp yakıyor. Hafif rüzgâr, peşinde taşıdığı, sürükleyip getirdiği akşam soğuğundan olacak, adamın iliklerine kadar işliyor. Yusuf’ta heyecan, kabardıkça kabarıyor. Fidan gibi delikanlıda kol kanat, dal budak bırakmıyor.

– Şehir, şu aşağıda görülen değil mi, baba?

– Evet, oğul!

– Yolun en berbat yerindeyiz. Ayaz da çıktı. Kurt sürüsü peşimizde. Güneş battı, batacak! Şehre varabilecek miyiz?

– Elbette oğul!

– Yol dediğin ne ki? Yürürsün, tükenir değil mi, baba?

– Tükenir be oğul, tükenir. Hep ömürler tükenecek değil ya?

Dağılan, avına, az da olsa umut vermek istermiş gibi davranan, gizlenen kurtlar, geri döndüler. Bu dönüşleri de, biraz daha vahşiceydi. Bütün kurtlar, acımasızdılar. Üstesine, adamla oğlundan, sürüye zarar gelmeyeceğini de anlamıştılar. Yapacakları iş hakkında, en küçüğünden en büyüğüne kadar, karar sahibi olduklarından, avlarının etrafında halkalandılar. Ancak avlarındaki hareketsizlik, onları da durdurdu. Zaman ilerledikçe, akşamın koyu gölgeleri karşı yamaçlara düşer düşmez, halkayı, dura yürüye daralttılar.

Eyüp Dayı;

– Kapana kıstık, oğul! dedi. Gayri bize kurtuluş yok.

Sesine karşılık bekledi. Alamayınca, tekrar seslendi.

– Yusuf, Yusuf! Korkudan dilin mi tutuldu, ne? Niye cevap vermiyorsun? Ne oldu sana?

Can sıkıcı bir sessizlik. Çöken koyu gölgeler. Yaklaşan, halkayı biraz daha daraltan kurtlar. Akşam ayazına rağmen, vıcık vıcık terleyen çeyrek asırlık eşek. Korkunun esiri olmaya başlayan, canı burnunda Eyüp Dayı.

– Oğul, oğul!

Endişelendiren, kahreden, öldüren bir sessizlik ortasında, yapa yalnız kalmaya başladığını gören Eyüp Dayı, eşeğini de kaderine terk etti. Derhal oğluna döndü. Döne döne, olduğu yerde sallanan, ayakta kalabilmek için çabalayan Yusuf’u gördü. Yusuf’un gözlerinde, uykunun binlerce tonluk askerleri kol geziyor. Bıraksan, aldırmasan, tutmasan, Yusuf düşecek, olduğu yerde kalacak, kurtlara yem olacak.

Eyüp Dayı, oğlunu omuzlarından tuttu, var gücüyle sarstı.

– Oğul, oğul! dedi. Kendine gel. Bak, şehir orda, aşağıda. Oradan alacağın aynayı neyi unuttun mu?

Yusuf’ta ses yok! Oğlan donuyor. Eyüp Dayı, bütün gücünü yeniden topladı. Yaradan’a sığındı. Oğluna, arka arkaya, aralıksız, yedi sekiz tokat attı. Zayıf, cılız fakat yine de insanı umutlandıran bir ses duydu.

– Ne vuruyorsun be baba?

Birdenbire ortalık, toza dumana karıştı. Gün boyu kurulan, gerilen kurtlar, yaydan kurtulan ok gibi fırladılar, çeyrek asırlık eşeği önlerine katıp Eyüp Dayı ve oğlundan ayırdılar. Donmakla yaşamak arasındaki Yusuf, önceden elinde taşıdığı sopaya davranmak istedi. Gördü, baktı ki elinde sopa mopa yok. Hoş, olsa da kendisinin adım atacak hâli kalmamış. Çaresizlik her tarafından onu da kuşatmış, sarmış, sabahtan bu yana bir türlü yakasını bırakmıyor, kene gibi yapıştıkça yapışıyor.

Kurtlar, çeyrek asırlık eşeği, göz açıp kapayana kadar oldu olmadı, tükettiler. Analı enikli, üzerinde et namına ne varsa, yalayıp yuttular. Kemiklerini çatırdatmaya başladılar.

Beyaz deniz, yer yer, küçük halkacıklar hâlinde kızardı.

Güneş, koca tepenin ardı sıra, denizin ortasında, aniden kayboldu. Açlıklarını gideren kurtlar, baba oğula dokunmadılar.

Eyüp Dayı, gökyüzünde güneşi aradı. Karanlıkla kucak kucağa gelince, korktu. Kendinden geçti. Gönlünü, kırk yıl öncesine bıraktı. Gençliğini, ilk delikanlılığını yeniden yaşamaya başladı.

Yer yer silik olan film şeridinde, Ayşe Ana’ya tuttuğu aynayı hatırladı. Hatırlamak ne kelime, onu, yeni baştan, tekrar tekrar yaşadı. Daldığı rüyâ âleminden, şehre varır varmaz, kendisine tarak ile ayna alacak olan Yusuf’un sorusuyla uyandı.

– Ne vuruyorsun be baba?

Akşamla birlikte, kar beyazı ortalığa döküldü. Çok uzaklarda, karşı dağların uçlarında, güneşin son ışıkları görünüyor. Yerde, yer yer kırmızı kan lekecikleri. Az ileride şehir. Çok, çok gerilerde kasaba. Kar, ne iz, ne yol bırakmış.

Yerde, kırmızı kan lekecikleri.

Yerde, kırmızı kan.

Yerde, kırmızı.

Yerde!

SAYFA 5-16

Yazar: Oyhan Hasan BILDIRKİ

 

Önceki sayfa 1 2 3 4

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Gerçekten okumaktan zevk aldığımı söylemek istedim. Adeta yaşadım. Yazarı canı gönülden tebrik ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu