Macera Hikayeleri

Muhteşem Bir Hikaye; “KAR ÜSTÜNDE KAN DAMLASI”

KAR ÜSTÜNDE KAN DAMLASI

Eyüp Dayı’da sabır. Ne söylüyor, ne de bir şeyler yapıyor. Yusuf, tereddütler içinde kalmış, yapması gerekeni bir türlü kestiremiyordu. Damdan düşer gibi sordu:

– Baba be, dedi, bu kurtlar adam yer mi?

– Yediğini görmedim. Ancak, duymuşluğum var.

– Bu işi, açlıktan mı yapıyorlar?

– Galiba!

– Ben de acıktım, baba!

Eyüp Dayı, heybedeki azık torbasını düşündü. “Çüş!” diyerek eşeğini durdurdu. İki yanları sıra, sağlı sollu peşlerini bırakmayan kurtlara çıkıştı. Sert sert bağırdı. Böyle bir hareketi beklemeyen kurtlar, aniden kazık freni yapmış gibi durdular. Analarının peşi sıra bu sonsuz koşuya katılan, beyaz denizde, durmaksızın koşan enikler, şaşıp kaldılar. Hatta bazıları, dırlaşarak, analarıyla dalaştılar. Çeyrek asırlık eşek, korkudan mıdır, nedir, anırdı. Anırdıkça, sanki içindeki yangını, cümle âleme duyurmak istiyordu.

Bu sırada, kuvvetli bir rüzgâr esip geçti. Bütün dal uçlarından, biriken karlar, karmakarışık sesler çıkararak yere döküldü. Bu seslere, birkaç kurt da katıldı. Uludular.

Eyüp Dayı;

– Bekle biraz, oğul! dedi. Açlık, adamı dinden, imandan çıkarır. Az kaldı, unutuyorduk. Kasabadan çıkarken, anan, heybeye azık bırakmıştı. Ne dersin? Biraz soluklanıp, karnımızı doyuralım mı?

– Doyuralım!

Baba oğul, çeyrek asırlık eşeği, kendilerince güvenli buldukları bir yarın kenarına çektiler. Heybeden çıkardıkları kara zeytini, helvayı ve ekmeği bölüştüler.

Daha sonra sırt sırta oturdular. Biraz olsun açlıklarını bastırdılar. Onlarla beraber kurtlar da oturup beklediler.

– Anan, ne ederse etsin, düşünüp de yapar, be Yusuf! Baksana, helva ile zeytini yan yana getirmekle, bu karda kıyamette suya olan ihtiyacımızı ortadan kaldırmak istemiş. Çünkü acı ile tatlı, midede birbiriyle boğuşur giderken, adam, suyu neyi düşünmez.

– Gerçek. Bu doğru!

– Bu sonuca nasıl vardın?

– Biraz önce, susamıştım. Yemekten sonra susuzluğum artacağına, azaldı.

– Ah, şu kurtlar da bir azalsa!

– Baba be, varalım üstlerine. Kovalayalım, gitsinler. Onlar, arkamız sıra geldikçe, heyecandan mıdır, nedir, biraz korkuyorum.

– Korkma, oğul! Yalnız, işi kabadayılığa da vermek olmaz. Gurur, adama tedbirli olmayı unutturur. Felâket dediğin de o zaman gelir, çatar. Adamı dört yanından yakalar.

Yola yeniden çıkmak için kalktılar. Çeyrek asırlık eşek, onlarla gitmek istemedi. Yusuf yularından asılmasına, Eyüp Dayı da arkasından itmesine rağmen, bir hayli ayak diredi, yerinden oynamadı. Kurtlar da bu davranış karşısında kâh oturdular, kâh ayaklandılar. Homur homur, homurdandılar.

Kasaba çok geride, şehir oldukça ilerde. Çeyrek asırlık eşeğin inadı tuttu. Kurtlar baş belâsı. Hava, akşamüzeri serinliğine yatmak üzere. Yeri yalayıp geçen rüzgâr, kar taneciklerinin sağa sola savrulmasına, birbirleriyle oynaşmasına sebep oluyor.

Eyüp Dayı, bu defa kendisi öne geçti. Çeyrek asırlık eşeğini yedekledi. Yusuf, elindeki odunla, hem eşeğe, hem kurtlara göründü. Eşek yürüdü. Kurtlardan bazıları kaçar gibi yaptı. Sonu bilinmez, azap dolu yolculuk yeniden başladı.

Kaçar gibi yapan kurtlar, biraz daha çoğalmış olarak geri döndüler. Sonuçta, kurtların sayısı birdenbire artıverdi. Homurtular fazlalaştı. Kurtlar, geri döndüler.

Yeni gelenler, daha öncekiler gibi sabırlı da değillerdi. Avlarına, çeyrek asırlık eşek ile adam ve oğluna, iştahla bakıyorlar, az sonra başlatacakları ziyafet öncesinde, dişlerini gı-cırdatıyorlardı. Onlardan, daha iri ve işinde tecrübeli olanı, hızla öne çıktı. O, diğerlerine göre daha çalımlı bir şekilde dolaşıyor, avlardan en zayıfına atılmak için fırsat kolluyordu.

Kurtların hareketinin nereye varacağını, niyetlerinin ne olduğunu Yusuf’la babası, anlamakta gecikmediler. Niyetin korkunçluğu, Yusuf’un elinin, ayağının boşalmasına sebep oldu.

Sanki birçok pençe, Yusuf’u belinden kavramış, arkaya doğru olanca güçleriyle çekiyor, çekiyordu. Bu durum ona sıkıntı verdi. Koltuk altlarından beline kadar, ani bir terdir boşandı. Bütün bunlardan sonra Yusuf, üşümeye, zangır zangır sakırdamaya başladı. Babasını seslemek istediyse de, ne kadar bağırmak isterse istesin, sesi çıkmadı. İmdadına, çeyrek asırlık eşeğin anırması yetişti. Bu ses, bir meydan okuma sesi miydi ne, kurtlar dağıldılar.

Eyüp Dayı, çeyrek asırlık eşeğinin anırması üzerine geriye döndü, Yusuf’a baktı. Kurtlar dağılmıştı, dağılmıştı ama Yusuf, yine de korkuyordu. Nedendir bilinmez, ondaki bu korkunun telgrafçıları, az da olsa, babasına da tel çekmeye başlamışlardı. Eyüp Dayı, oğluna çaktırmıyor ama aslında o da korkuyordu. Yüreğinde endişenin bin bir ışığı yanıp sönüyor. Kafasında suçlayan, kınayan sesler dolaşıyor.

– “Koca Eyüp! Biz, seni oldukça acar bilirdik. Nasıl oldu da, eşeği kurda bıraktın? Az kalmış, Yusuf’u da kurtlara aldıracakmışsın! Öyle mi?”

– “Öyle mi?”

– “Öyle mi?”

– Öyle!

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Gerçekten okumaktan zevk aldığımı söylemek istedim. Adeta yaşadım. Yazarı canı gönülden tebrik ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu