Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi; Hayaletin Laneti 6. Bölüm

Zehir’den mi bahsediyor diye düşündüm; ama yeraltı mezarlarına bu kadar yakınken o yaratığın ismini ağza almanın iyi olmayacağına karar verdim. “Hayır Peder,” dedim.

“Thomas, ben bir plan yaptım. Senin ruhunu nasıl kurtaracağımızı düşünmeliyiz. Ama süreci başlatmak için ne yapman gerektiğini biliyorsun, değil mi? John Gregory’den ayrılmalısın. O aşağılık işi yapmaktan vazgeçmelisin. Benim için bunu yapar mısın?”

“Bay Gregory’ye yardım etmek için beni görmek istediğinizi düşünmüştüm!” dedim. Sinirlenmeye başlamıştım. “Onun tehlikede olduğunu sanıyordum.”

“Evet, tehlikede Thomas. John Gregory’e yardım etmek için buradayız, ama işe, önce sana yardım etmekle başlamalıyız. Pekâlâ, istediğimi yapacak mısın?”

“Yapamam,” dedim. “Babam çırak olabilmem için çok para ödedi ve bunu yaparsam annem daha da büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Bende yetenek olduğunu ve bunu insanlara yardım etmek için kullanmam gerektiğini söylüyor. Hayaletler bunu yapar. Karanlık dünyanın yaratıkları yüzünden tehlikede olan insanlara yardım ederiz.”

Uzun bir sessizlik oldu. Tek duyabildiğim, rahibin nefes alış verişleriydi. Sonra aklıma başka bir şey geldi.

“Peder Gregory’ye yardım ettim,” deyiverdim. “Daha sonra öldü, doğru, ama onu çok daha kötü bir ölümden kurtardım. En azından yatağının sıcaklığında öldü. Bir öcüyü haklamaya çalışıyordu,” diye açıkladım, sesimi az da olsa yükselterek. “Başını belaya sokan şey buydu. Bay Gregory ona yardım edebilirdi. Bir rahibin yapamayacağı şeyleri yapabilir. Rahipler öcüleri bağlayamaz, çünkü nasıl yapıldığını bilmezler. Birkaç duadan çok daha fazlası gerekir.”

Dualar hakkında böyle konuşmamam gerektiğini biliyordum ve sinirlenmesini bekledim. Ama sinirlenmedi. Çok sakindi ve bu durumun daha da kötü olduğunun işaretiydi.

“Ah, evet, çok daha fazlası gerekiyor,” dedi Peder Cairns, neredeyse fısıldıyor gibiydi. “Çok, çok daha fazlası… John Gregory’nin sırrının ne olduğunu biliyor musun Thomas? Gücünün kaynağını biliyor musun?”

“Evet,” dedim, sesim çok daha sakin çıkıyordu. “Yıllarca kendini eğitmiş, bütün meslek hayatı boyunca. Kitap dolu bir kütüphanesi var ve benim gibi çıraklık yapmış ve tıpkı benim yaptığım gibi ustasını dikkatle dinleyip bütün söylediklerini not almış.”

“Bizim de aynı şeyi yapmadığımızı mı sanıyorsun? Rahiplik uzun, çok uzun yıllar süren bir eğitim gerektiriyor. Ve rahipler, kendilerinden çok daha zeki insanlar tarafından eğitilen, zeki insanlar. Peki, Peder Gregory Tanrı’nın kutsal kitabından dualar okumasına rağmen, onun başaramadığını siz nasıl başardınız? Ustanın, kendi kardeşinin yapamadığı bir şeyi yapabilmesini nasıl açıklıyorsun?”

“Çünkü rahipler farklı bir eğitim görüyor ,” dedim. “Ayrıca hem ustam hem de ben, yedinci oğulların yedinci oğullarıyız.”

Rahip ızgaranın arkasından tuhaf bir ses çıkardı. Önce nefes alamadığını düşündüm; ama sonra bunun gülme sesi olduğunu fark ettim. Bana gülüyordu.

Bunun çok kaba bir davranış olduğunu düşündüm. Babam hep, ne kadar aptalca olursa olsun başkalarının düşüncelerine saygı gösterilmesi gerektiğini söylerdi.

“Bu sadece batıl inanç, Thomas,” dedi Peder Cairns, en sonunda. “Yedinci oğlun yedinci oğlu olmak hiçbir anlam taşımıyor.

Bu sadece eski bir kocakarı rivayeti. John Gregory’nin gücünün gerçek açıklaması öylesine korkunç ki bunu düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor . John Gregory Cehennem’le anlaşma yaptı. Ruhunu şeytana sattı.”

Söylediklerine inanamıyordum. Ağzımı açtım ama konuşamıyordum, sadece başımı iki yana sallamaya devam ettim.

“Bu doğru Thomas. Gücünün tümü Şeytan’dan geliyor. Sizin öcü adını verdiğiniz yaratıklar, sadece daha güçsüz iblisler ve ustaları onlara emrettiği için boyun eğiyorlar. Şeytan için buna değer, çünkü karşılığında, günün birinde John Gregory’nin ruhuna sahip olacak. Ve ruh, Tanrı için değerlidir, ışıltılı ve görkemli bir şeydir. Şeytan, ruhu günahla kirletmek ve onu Cehennem’in sonsuz alevlerine çekmek için her şeyi yapar.”

“Peki ya ben?” dedim, yine sinirlenmeye başlamıştım. “Ben ruhumu satmadım. Ama Peder Gregory’yi kurtardım.”

“Bu kolay. Sen, Hayalet adını verdiğin kişinin hizmetçisisin, o da şeytanın hizmetçisi. Yani sen onlara hizmet ederken kötülüğün gücü sana da bahşediliyor. Ama tabi ki kötülük eğitimini tamamlarsan ve bu aşağılık işi artık çırak olarak değil de bir usta olarak devam ettirmeye hazırlanırsan, sıra sana gelecek. John Gregory sana daha bunları anlatmadı, çünkü çok gençsin; günün birinde mutlaka anlatacak. Ve o gün geldiğinde şaşırmayacaksın, çünkü şu an sana söylediklerimi hatırlayacaksın. John Gregory hayatında ciddi hatalar yaptı ve itibarını yerle bir etti. Bir zamanlar rahip olduğunu biliyor musun?”

Başımı salladım. “Evet, bunu biliyorum.”

“Peki, rahipliğe henüz yeni atanmış ve kutsanmışken, bu çağrıyı nasıl bırakıp gittiğini biliyor musun? Utancını biliyor musun?”

Yanıt vermedim. Peder Cairns’in anlatacağını biliyordum.

“Bazı din adamları kadınların ruhu olmadığını ortaya atmıştır. Tartışma devam ediyor, ama tek bir şeyden emin olabiliriz: Bir rahip evlenemez. Çünkü bu, dikkatini Tanrı’ya olan bağlılığından uzaklaştırır. John Gregory’nin hatası iki kat kötüydü: Mesele bir kadın tarafından aklı başından alınmış olması değildi sadece, bu kadın aynı zamanda onun kardeşlerinden biriyle nişanlıydı. Ailesi darmadağın oldu. Emily Burns adında bir kadın yüzünden kardeş kardeşe düştü.”

Artık Peder Cairns’ten nefret ediyordum. Kadınların ruhu olmadığından anneme bahsetmiş olsa eminim annem onun derisini yüzerdi. Ama Hayalet hakkında söyleyeceklerini merak ediyordum. Önce Meg’i öğrenmiştim ve şimdi de, Meg’den öncesinde Emily Burns adlı birine aşık olduğunu öğreniyordum. Çok şaşırmıştım ve daha fazlasını öğrenmek istiyordum.

“Bay Gregory, Emily Burns ile evlendi mi?” diye sormak istediğimi soruverdim.

“Tanrı’nın nazarında asla!..” diye yanıtladı rahip. “O Blackrod’dan geliyordu, yani ailemizin köklerinin bulunduğu yerden ve hâlâ da orada tek başına yaşıyor. Bazıları tartıştıklarını söylüyor , ama sorun her neyse, John Gregory en nihayetinde, eyaletin kuzeyinde tanışıp güneye getirdiği başka bir kadınla evlendi. Adı Margery Skelton’dı, tehlikeli bir cadıydı. Yerliler onu Meg olarak tanıyordu ve zaman içinde Anglezarke ve eyaletin güneyindeki kasaba ve köylerde korkulan, nefret edilen biri oldu.”

Hiçbir şey söylemedim. Şaşkına dönmemi beklediğini biliyordum. Şaşırmıştım da… Tüm bu anlattıkları beni şaşkına çevirmişti, ama Chipenden’da Hayalet’in günlüğünü okuduğum için en kötüsüne bile hazırlıklıydım.

Peder Cairns bir kez daha burnunu çekip öksürdü. “Altı kardeşinden hangisine ihanet ettiğini biliyor musun?”

Tahmin etmiştim bile. “Peder Gregory,” diye yanıtladım.

“Gregoryler gibi dindar ailelerde gelenekler, erkek çocuklardan birinin Kutsal Emir’e bağlanmasını söyler. John bu ilahi görevini bir kenara atınca, erkek kardeşlerinden biri onun yerini alıp rahiplik eğitimi görmeye başladı. Evet Thomas, bu Peder Gregory idi, yani bugün gömdüğümüz kardeşim. Nişanlısını ve abisini kaybetti. Tanrı’ya sığınmaktan başka ne yapabilirdi ki?”

İlk geldiğimde kilise neredeyse bomboştu, ama konuşurken, günah çıkarma odasının dışında sesler duymaya başladım. Ayak sesleri ve giderek yoğunlaşan fısıltılar duyuyordum. Aniden bir koro şarkı söylemeye başladı. Saat yediyi çoktan geçmiş ve güneş batmış olmalıydı. Bir mazeret bulup gitmeye karar verdim, ama tam ağzımı açmıştım ki Peder Cairns ayağa kalktı.

“Benimle gel Thomas. Sana bir şey göstermek istiyorum.”

Kapısını açıp çıktığını duydum. Onu takip ettim.

Eliyle işaret ederek beni mihraba çağırdı. Orada, basamakların üzerinde bir başka rahibin liderlik ettiği onlu, üç sıra oluşturmuş rahip yardımcısı çocuklardan oluşan bir koro duruyordu. Hepsi de siyah rahip pelerini ve beyaz keten önlük giymişlerdi.

Peder Cairns durup bandajlı elini sağ omzuma koydu.

“Onları dinle Thomas. Sesleri kutsal meleklerinki gibi değil mi?”

Daha önce bir meleği şarkı söylerken duymadığımdan yanıt veremedim, ama süt sağma işleminin sonuna yaklaştığımızda şarkı söylemeye başlayan babamdan iyi oldukları kesindi. Babamın sesi, sütü bozacak kadar kötüydü.

“Sen de bu koronun bir üyesi olabilirdin Thomas. Ama çok geç kaldın. Sesin kalınlaşmaya başlamış bile ve koroya katılma şansını kaybetmişsin.”

Bu konuda haklıydı. Çocukların çoğu benden küçüktü ve sesleri de erkek çocuklarınkinden ziyade kızlarınkine benziyordu. Zaten benim sesim de babamınkinden farklı sayılmazdı.

“Yine de yapabileceğin başka şeyler var. Bak, sana göstereyim…”

Mihrabın arkasındaki bir kapıdan geçerek bir koridora, sonra da katedralin arkasındaki bahçeye çıktık. Bahçeden ziyade bir tarla büyüklüğündeydi ve çiçeklerle güller yerine sebze yetiştiriliyordu.

Hava kararmaya başlamıştı bile ama hâlâ, uzaktaki akdiken çalılarıyla, hemen arkalarındaki mezar taşlarını görebilecek kadar ışık vardı. Ön planda dizlerinin üzerine çökmüş, elindeki bahçe çapasıyla ot yolan bir rahip vardı. Bu büyük bir bahçeydi ve çapa çok küçüktü.

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu