Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi; Hayaletin Laneti 5. Bölüm

“Şu konuştuğunuz rahip, o kimdi? Sizi tanıyor gibiydi, Sorgulayıcı’ya burada olduğunuzu söylemez mi?” diye sordum, bir yandan da güvende olabileceğimiz bir yer olup olmadığını düşünüyordum. Ne de olsa katedralin önündeki o kırmızı yüzlü rahip, Sorgulayıcı’yı Chipenden’a bile yönlendirebilirdi. “Ah, bir şey daha var. Erkek kardeşinizin kâhyası cenaze töreninde beni tanıdı. Çok kızgındı. Birilerine burada olduğumuzu söyleyebilir.”

Sorgulayıcı buralardayken Priestown’da kalarak büyük bir riske girdiğimizi düşünüyordum.

“Sakin ol evlat. Kâhya kimseye bir şey söylemez. O ve erkek kardeşim de günahsız sayılmazlar. Ve o rahibe gelince,” dedi Hayalet, belli belirsiz bir gülümsemeyle, “o Peder Cairns. Aileden biri, kuzenim. İşlere burnunu sokup zaman zaman fazla heyecanlı davranan bir kuzen, ama kötü bir niyeti yoktur. Sürekli olarak beni kendimden kurtarıp ‘doğru’ yola girmemi sağlamaya çalışır. Ama nefesini boşa harcıyor. Ben yolumu seçtim; doğru ya da yanlış, yolum bu.”

Tam o anda ayak sesleri duydum ve yüreğim ağzıma geldi. Biri sokağa sapmıştı ve bize doğru yürüyordu!

“Her neyse, aileden bahsederken,” dedi Hayalet, tamamen endişeden uzak bir şekilde, “işte bir aile üyesi daha geliyor. Bu erkek kardeşim Andrew.”

İnce gövdeli ve kemikli, hüzünlü bir yüzü olan, uzun boylu bir adam bize doğru yaklaşıyordu. Hayalet’ten bile daha yaşlı görünüyordu ve bana iyi giyimli bir korkuluğu hatırlatıyordu, çünkü kaliteli botları ve temiz kıyafetleri olmasına rağmen, giysisi rüzgârda uçuşuyordu. İyi bir kahvaltıya benden daha çok ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.

Su damlalarını dikkate almadan duvarın üzerine, Hayalet’in diğer yanına oturdu.

“Seni burada bulacağımı düşünmüştüm. Üzücü bir durum bu, kardeşim.”

“Evet,” dedi Hayalet. “Artık sadece ikimiz kaldık. Beş kardeş ölüp gitti.”

“John, sana şunu söylemeliyim, Sorgula…“ “Evet, biliyorum,” dedi Hayalet, ses tonunda sabırsızlık vardı.

“O zaman gitmen lazım. Burası ikiniz için de güvenli değil,” dedi kardeşi, başıyla beni göstererek.

“Hayır Andrew, yapılması gerekeni yapmadan hiçbir yere gitmiyoruz. Bana birken daha özel bir anahtar yapmanı istiyorum,” dedi Hayalet. “Kapı için.”

Andrew irkildi. “Hayır John, aptal olma!” dedi başını iki yana sallayarak. “Bunu istediğini bilseydim buraya gelmezdim. Laneti unuttun mu?”

“Sessiz ol,” dedi Hayalet. “Çocuğun önünde olmaz. Şu aptal batıl inanç saçmalıklarını kendine sakla.”

“Lanet mi?” diye sordum meraklanarak.

“Yaptığını beğendin mi?” diye çıkıştı Hayalet kardeşine. “Önemli değil,” dedi bana dönerek. “Bu tür saçmalıklara inanmıyorum ve sen de inanmamalısın.”

“Bugün bir kardeşimi gömdüm,” dedi Andrew. “Bir kardeşimi daha gömmeden eve gitsen iyi olur. Sorgulayıcı, eyalet Hayalet’ini yakalamayı çok istiyordur. Hâlâ şansın varken Chipenden’a dön.”

“Gitmiyorum Andrew ve konu kapanmıştır . Burada yapmam gereken bir iş var, Sorgulayıcı olsa da, olmasa da…” dedi Hayalet, kesin bir şekilde. “Peki, bana yardım edecek misin?”

“Konu bu değil ve bunu biliyorsun!” diye ısrar etti Andrew. “Sana daha önce hep yardım ettim, öyle değil mi? Seni ne zaman yüzüstü bıraktım. Ama bu, çılgınlık! Sadece burada olmakla bile yakılma riskini göze alıyorsun. Şu garip şeyle uğraşmanın zamanı değil,” dedi önce sokağın girişine bakıp sonra gözlerini çan kulesine kaldırarak. “Ve şu çocuğu düşün. Onu da bu işin içine sürükleyemezsin. Şimdi olmaz. İlkbaharda, Sorgulayıcı gittiğinde geri gel, o zaman yeniden konuşuruz. Şimdi bir şeye kalkışman aptallık olur. Aynı anda hem Zehir hem de Sorgulayıcı’yla baş edemezsin. Artık genç değilsin ve görünüşe göre iyi de sayılmazsın.”

Konuşurlarken ben de çan kulesine baktım. Kasabanın neresinden olursa olsun görünebildiğini düşünüyordum ve muhtemelen çan kulesinin tepesinden de tüm kasaba görülebiliyordu. Tepesine yakın bir yerde, tam haçın altında dört küçük pencere vardı. Oradan Priestown’daki her çatıyı, sokakların ve insanların çoğunu görebilirdiniz, buna biz de dahildik.

Hayalet bana Zehir’in insanları kullanabildiğinden, zihinlerine girerek onların gözleriyle bakabildiğinden bahsetmişti. Rahiplerden birinin orada olup olmadığını ve Zehir’in onun gözleriyle, kulenin karanlığından bizi izleyip izlemediğini düşünerek titredim.

Ama Hayalet fikrini değiştirmiyordu. “Hadisene Andrew, düşün biraz! Bana kaç kez karanlığın bu kasabada güçlendiğini söyledin. Rahiplerin kötüleştiğini, insanların korktuğunu… Peki, şu çifte kilise vergisini, Sorgulayıcı’nın çaldığı toprakları ve yaktığı masum kadınlarla küçük kızları düşünsene. Rahipleri böylesine değiştirip kötü olmalarına sebep olan şey ne? Hangi korkunç güçler, iyi insanların böylesi zulümler yapmalarına ya da yapılmasına seyirci kalmalarına neden oluyor?

Neden, bugün bu çocuk, arkadaşının mutlak bir ölüme doğru götürüldüğünü seyretmek zorunda kaldı? Evet, suçlu Zehir ve Zehir hemen durdurulmalı. Gerçekten de bunun yarım sene daha devam etmesine göz yumabileceğimi mi düşünüyorsun? Hiçbir şey yapmazsam o zamana dek kaç masum insan yakılmış olur ya da yoksulluk, açlık ve soğuktan dolayı kışı çıkaramaz? Kasaba, yeraltı mezarlarında bir şeyler görüldüğüne dair söylentilerle çalkalanıyor . Eğer bunlar doğruysa Zehir güçleniyor, bir ruh olmaktan çıkıp kanlı canlı bir yaratık olacak demektir. Çok geçmeden yeniden asıl halini alacaktır, Küçük İnsanlar’a zulmeden o korkunç ruh yeniden kendini gösterecektir. Peki, o zaman nerede olacağız? O zaman, kapıyı açması için birini kandırması ya da korkutması ne kadar kolay olacak. Hayır, Zehir daha da güçlenmeden, Priestown’ı karanlıktan kurtarmak için hemen harekete geçmeliyim. Yani sana yine soruyorum, bir kez daha. Bana bir anahtar yapacak mısın?”

Hayalet’in kardeşi, bir an için tıpkı kilisede dua eden yaşlı kadınlar gibi yüzünü ellerinin arasına aldı. En nihayetinde yukarı bakıp başıyla onayladı. “Geçen sefer kullandığım kalıp hâlâ bende. Yarın sabah ilk iş anahtarı yapacağım. Senden daha aptal olmalıyım,” dedi.

“Sen iyi bir adamsın,” dedi Hayalet. “Beni yüzüstü bırakmayacağını biliyordum. Gün ışır ışımaz almaya gelirim.”

“Umarım bu kez oraya indiğinde ne yapman gerektiğini biliyor olursun!”

Hayalet’in yüzü sinirden kıpkırmızı kesildi. “Sen kendi işini yap kardeşim, ben de benimkini yaparım!” dedi.

Bunun üzerine Andrew ayağa kalktı, hayatından bezmiş gibi iç çekip arkasına bile bakmadan yürüyüp gitti.

“Tamam evlat,” dedi Hayalet, “sen önce çık. Odana git ve yarına kadar dışarı çıkma. Andrew’un dükkânı Rahipkapı’da. Şafak söktükten yirmi dakika sonra anahtarı almış, seninle buluşmaya hazır halde olurum. O saatte etrafta fazla insan olmaz. Sorgulayıcı atla geçtiğinde nerede durduğunu hatırlıyor musun?”

Başımı evet anlamında salladım.

“Oraya en yakın köşede ol evlat. Geç kalma. Ve unutma, oruç tutmaya devam etmeliyiz. Ah, bir şey daha: Çantamı da unutma. Sanırım ona ihtiyacımız olacak.”

Hana dönerken aklım karmakarışıktı. En çok neden korkmalıydım? İzimi sürüp beni kazığa bağlayarak yakabilecek güçlü bir adamdan mı? Yoksa ustamı en güçlü olduğu dönemde yenmiş ve şu anda, çan kulesindeki pencerelerin birinde duran bir rahibin gözlerinden beni izliyor olabilecek korkutucu bir yaratıktan mı?

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu