Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 21. Bölüm

Sonrasında olanlarsa düzgün görülemeyecek kadar hızlı gelişti. Dumandan aynanın yüzeyi bize doğru kabardı ve içinden bir şey öyle hızlı ve sertçe patladı ki Hayalet geriye doğru düştü. Çok sert bir düşüştü bu ve asası elinden fırlayıp ani bir çatırtıyla iki parçaya bölündü.

Önce sersemlemiş bir şekilde, hiçbir şey düşünemeden, öylece durdum. En sonunda tüm vücudum titrerken iyi olup olmadığını görmek için Hayalet’in yanına gittim.

Sırtüstü yatıyordu, gözleri kapalıydı ve burnundan ağzına doğru kan sızıyordu. Derin derin soluk alıp veriyordu. Onu sarsarak uyandırmaya çalıştım. Tepki göstermedi. Kırık asaya doğru yürüyüp yerden daha küçük, üzerinde bıçağı olan parçayı aldım. Uzunluğu neredeyse ön kolum kadar olan parçayı kemerime takım. Zincirin yanında durup yukarı baktım.

Birinin Alice’e bu yaratığı sonsuza dek yok etmesi için yardım etmesi gerekiyordu ve bunu yapabilecek tek kişi bendim. Onu Zehir’e bırakamazdım. Öncelikle zihnimi boşaltmaya çalıştım. Bunu başarabilirsem Zehir düşüncelerimi okuyamazdı. Hayalet muhtemelen günlerdir bunun üzerinde çalışıyordu, ama benim de elimden gelenin en iyisini yapmam gerekliydi.

Mumu dişlerimin arasına aldıktan sonra her iki elimle zinciri dikkatlice tutarak olabildiğince sabit durmaya çalıştım. Sonra ayaklarımı kancanın üzerine yerleştirerek zinciri dizlerimin arasına sıkıştırdım. İple tırmanma konusunda oldukça iyiydim, zincir de pek farklı olmamalıydı.

Hızla tırmanmaya başladım. Ellerimin arasında zincirin soğukluğunu ve keskinliğini hissedebiliyordum. Kalın duman tabakasının tam altına ulaştığımda derin bir nefes alıp başımı o karanlığın içine soktum. Hiçbir şey göremiyor ve nefes almıyor olmama rağmen, burnumdan giren duman ağzıma ulaşarak boğazımın arkasında, yanık sosisleri hatırlatan acı, keskin bir tat bırakıyordu.

Bir anda başım dumanın arasından çıktı ve omzumla göğsüm de çıkana kadar kendimi yukarı çekmeye devam ettim. Neredeyse aşağıdakinden farksız, daire biçiminde bir odadaydım, tavandaki baca deliği yerine zeminde bir delik vardı ve odanın alt yarısı dumanla kaplıydı.

Karşı duvarda, karanlığa uzanan bir tünel ve üzerinde, dizlerine kadar dumanla çevrili olduğu halde Alice’in oturduğu taş bir bank vardı. Sol elini Zehir’e doğru uzatmıştı. Bu iğrenç yaratık dumanın içinde onun üzerine eğilmişti ve sırtının kamburluğu bana iri, yeşil bir kurbağayı anımsatıyordu. Alice’in elini o geniş ağzına soktuğunu gördüm. Tırnaklarının altından kanını emerken Alice’in çığlık atmaya başladığını duydum. Bu, Alice onu serbest bıraktığından beri Zehir’in onun kanıyla üçüncü beslenişiydi. Bitirdiğinde Alice ona ait olacaktı!

Üşüyordum, bir buz kalıbı gibiydim ve zihnim bomboştu. Hiçbir şey düşünmüyordum. Kendimi biraz daha yukarı çekip zincirden üst odanın taş zeminine indim. Zehir , benim varlığımı fark edemeyecek kadar kendini kaptırmıştı. Bu bakımdan Horshaw deşicisinden bir farkı yoktu; beslenirken başka hiçbir şey önemli değildi.

Ona yaklaşırken kemerimden Hayalet’in asasının kırık parçasını çıkardım. Ucundaki bıçak, Zehir’in pullu, yeşil sırtına doğru gelecek şekilde asayı başımın üstüne kaldırdım. Tek yapmam gereken sertçe indirip kalbine saplamaktı. Ete kemiğe bürünmüştü ve bu onun sonu olurdu. Onu öldürebilirdim. Tam kolumu kasıp hızla indirmek üzereyken korktuğumu hissettim.

Bana neler olacağını biliyordum.

Öyle güçlü bir enerji açığa çıkacaktı ki ben de ölecektim. Tıpkı parmakları bir öcü tarafından ısırıldıktan hemen sonra ölen zavallı Billy Bradley gibi bir hortlak olacaktım. O da bir zamanlar Hayalet’in çırağı olarak mutluydu, ama şimdi Layton’daki kilisenin bahçesine gömülüydü. Bunun düşüncesi bile dayanılmazdı.

Dehşete kapılmıştım –ölüm beni dehşete düşürmüştü– ve yeniden titremeye başladım. Titreme dizlerimden başlayıp bütün vücuduma ve en son da bıçağı tutan ellerime ulaştı.

Zehir de korkumu hissetmiş olmalıydı, çünkü aniden başını çevirdi. Alice’in parmakları hâlâ ağzındaydı ve kıvrık çenesinden kan damlıyordu. Ama sonra, tam her şey için çok geç olmak üzereyken korkum buharlaşıverdi. Aniden neden burada, Zehir’le karşı karşıya
olduğumu fark ettim. Annemin mektubunda yazanları anımsadım…

“Kimi zaman bu yaşamda başkalarının iyiliği için kendimizi feda etmemiz gerekebilir.”

Zehir’le karşılaşan üç kişiden sadece ikisinin hayatta kalacağına dair beni uyarmıştı. Nedense ölecek olanın ya Hayalet ya da Alice olacağını düşünmüştüm, ama şimdi ölecek olanın ben olduğumun farkına varmıştım! Asla çıraklığımı tamamlayamayacak, asla bir hayalet olamayacaktım. Ama kendimi feda ederek her ikisini de kurtarabilirdim. Çok sakindim. Yapılması gerekeni kabullenmiştim.

Zehir’in son anda, ne yapacağımı anladığına eminim ama beni oracıkta preslemek yerine tuhaf, gizemli bir şekilde gülümseyen Alice’e döndü.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu