“Horshaw’dan kötü haberler var,” dedim, nefes alış verişimi düzene sokmaya çalışarak. “Üzgünüm ama kardeşinizle ilgili. Doktor onu kurtaramamış. Dün sabah ölmüş, şafak sökmeden hemen önce. Cenaze töreni cuma sabahı olacak.”
Hayalet derin derin göğüs geçirip birkaç dakika boyunca konuşmadı. Ne söyleyeceğimi bilemediğimden ben de konuşmadım. Neler hissettiğini kestirmek güçtü. Kırk yıldan uzun süredir konuşmamışlardı, yani o kadar da yakın olamazlardı, ama ne olursa olsun rahip onun kardeşiydi ve kavgalarından öncesine ya da çocukluklarına dair bazı güzel anıları olmalıydı.
En sonunda Hayalet yeniden göğüs geçirip konuştu:
“Hadi bakalım evlat, erken bir akşam yemeği yiyebiliriz.”
Sessizce yedik. Hayalet yemeğini karıştırıp duruyordu ve bunun kardeşiyle ilgili kötü haber yüzünden mi, yoksa hastalığından bu yana iştahına kavuşamamasmdan mı olduğunu düşündüm. Yemeğin nasıl olduğunu sormak için de olsa, genellikle birkaç söz ederdi. Bu neredeyse adet halini almıştı, çünkü Hayalet’in yemekleri yapan evcil öcüsünü hoş tutmamız gerekiyordu, çünkü küsebiliyordu.
Akşam yemeğindeki övgüler çok önemliydi, yoksa ertesi sabah sucuklar yanık gelebilirdi.
“Harika bir güveç,” dedim en sonunda. “En son ne zaman bu kadar güzelini yediğimi anımsamıyorum.”
Öcü çoğu zaman görünmezdi, ancak bazen iri, kızılımsı sarı renkte bir kedi şeklini alır ve eğer gerçekten keyiflendiyse mutfak masasının altında bacaklarıma sürtünürdü. Bu kez en ufak bir hırlama sesi dahi çıkarmıyordu. Ya pek inandırıcı konuşamamıştım ya da kötü haberler yüzünden sessizdi.
Hayalet aniden tabağım itip sol eliyle sakalını sıvazladı.
“Priestown’a* gidiyoruz,” dedi bir anda. “Yarın sabah ilk iş yola çıkacağız.”
Priestown mu? Duyduklarıma inanamıyordum. Hayalet oradan veba mikrobu varmış gibi çekinirdi ve bir keresinde oraya asla adımını atmayacağını söylemişti. Bunun sebebini açıklamamıştı, ben de sormamıştım, çünkü bir şeyleri açıklamak istemediğinde bunu mutlaka fark ederdiniz. Ama kıyıya çok yakınken ve Ribble Nehri’ni geçmemiz gerektiğinde Hayalet’in bu kasabaya olan nefreti tam bir işkenceye dönüşmüştü. Priestown Köprüsü’nden geçmek yerine iç kısımlara doğru kilometrelerce yol katedip bir sonraki köprüye gitmiştik.
“Neden?” diye sordum. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı, söyleyeceklerimin onu sinirlendirip sinirlendirmeyeceğini düşünüyordum. “Cenaze için Horshaw’a gideceğimizi düşünmüştüm.”
“Zaten cenazeye gidiyoruz evlat,” dedi Hayalet. Sesi sakin ve sabırlıydı. “Aptal kardeşim yalnızca Horshaw’da çalıştı, ama yine de bir rahipti. Eyalette bir rahip öldüğünde naaşım Priestown’a götürürler ve kilise bahçesine gömmeden önce oradaki büyük katedralde bir cenaze töreni düzenlenir. Yani son görevimizi yapmak üzere oraya gidiyoruz. Ama tek sebep bu değil. O kahrolası kasabada yarım kalmış işlerim var. Defterini çıkar evlat. Boş bir sayfa açıp su başlığı at…”
Priestown: İngilizce ‘rahip’ anlamına gelen priest ve ‘kasaba’ anlamına gelen town kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş kasaba adı.
Güvecimi bitirmemiştim, ama hemen söylediğini yaptım. ‘Yarım kalan işler’ dediğinde hayaletlere özgü bir işten bahsettiğini biliyordum ve cebimden mürekkep hokkamı çıkarıp tabağımın yanına koydum.
Aklıma bir şey geldi. “Şu benim bağladığım deşiciyi mi kastediyorsunuz? Kaçtığını mı düşünüyorsunuz? Üç metre kazacak zamanımız yoktu. Priestown’a gittiğini mi düşünüyorsunuz?”
“Hayır evlat, sen iyi iş çıkardın. Orada bundan çok daha kötü bir şey var. O kasaba lanetli! 20 – 25 yıl önce karşılaştığım bir şeyin laneti var orada. O zamanlar benim canıma okudu ve altı ay boyunca yataktan kalkamadım. Hatta neredeyse ölüyordum. O günden bu yana asla geri dönmedim, ama şimdi zaten oraya gitmemiz gerekiyorsa şu yarım kalmış işle de ilgilenebilirim. Hayır, o lanet kasabanın başındaki bela, sıradan bir deşici değil. ‘Zehir’ isminde, çok eski bir ruh ve türünün tek örneği. Giderek güçleniyor, yani bir şeyler yapılması gerek ve bunu daha fazla erteleyemem.”
Yeni açtığım sayfanın üstüne ‘Zehir’ yazmıştım ki Hayalet beni şaşırttı, başını iki yana salladıktan sonra esnedi. “Düşündüm de, bu iş yarını bekleyebilir evlat. Yemeğini bitirsen iyi olur. Yarın sabah erkenden yola çıkacağız, bir an önce yatmamız lazım.”
Joseph Delaney
- Kitap Hayaletin Çırağı
- Kitap Hayaletin Laneti
Hikayenin Bölümleri
Hayaletin Laneti 1. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 2. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 3. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 4. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 5. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 6. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 7. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 8. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 9. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 10. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 11. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 12. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 13. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 14. Bölüm İçin TIKLAYINIZ