Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 19. Bölüm

Taş Mezarlar

“Konuş!” dedi Hayalet. “Konuşmanı emrediyorum!”

“Rahat bırak beni! Bırak da dinleneyim!” diye yanıtladı hortlak.

Her ne kadar Naze henüz daha çok gençken ölmüş olsa da hortlağın sesi yaşlı bir adamınkine benziyordu. Sesi kulak tırmalayıcı bir hırıltı gibiydi ve çok yorgunmuş gibi çıkıyordu. Ama bu, onun Naze’in hortlağı olmadığı anlamına gelmiyordu. Hayalet bana hortlakların hayattayken konuştukları gibi konuşmadıklarını söylemişti. Direk olarak zihninizle konuşuyorlardı ve böylelikle çok uzun yıllar önce yaşamış ya da farklı bir dilde konuşuyor olanları anlayabiliyordunuz.

“Adım John Gregory ve yedinci oğulun yedinci oğluyum,” dedi Hayalet, sesini yükselterek. “Buraya, yıllar önce yapılmış olması gereken bir şeyi yapmak için geldim; Zehir’in kötülüklerine bir son verip sana huzur vermeye geldik. Ama bilmem gereken şeyler var. Önce bana ismini söyle!”

Uzun bir sessizlik oldu ve hortlağın yanıt vermeyeceğini düşündüm, ama sonunda yanıtladı.

“Ben Naze’im, Heys’in yedinci oğlu. Ne bilmek istiyorsun?”

“Bu işi sonsuza dek bitirmenin vakti geldi,” dedi Hayalet. “Zehir artık serbest ve çok yakında tüm gücüne kavuşup bütün eyaleti tehdit etmeye başlayacak. Yok edilmeli. Bu yüzden senden bilgi almaya geldim. Onu yeraltı mezarlarına nasıl bağladın? Nasıl öldürülebilir? Bana bunların yanıtını verebilir misin?”

“Güçlü müsün?” diye hırıldadı Naze. “Zihnini kapayıp Zehir’in düşüncelerini okumasına engel olabilir misin?”

“Evet, bunu yapabilirim,” dedi Hayalet.

“O zaman bir umut olabilir. Sana ne yaptığımı Zehir’i nasıl bağladığımı anlatacağım. Önce, onunla bir antlaşma yapıp içmesi için kanımı verdim. Sonrasında üç kez daha kanımı içebilirdi ve bunun karşılığında emirlerime itaat etmeliydi. Priestown’daki yeraltı mezarlarının derinlerinde atalarımızın, medeniyetimizi kuranların küllerini içeren bir kap var. İşte Zehir’i oraya çağırıp içmesi için kanımı verdim. Karşılığında da ondan zorlu şeyler isteyebileceğimi kanıtladım.

İlk olarak ondan bir daha asla höyüğe dönmeyip babamla kardeşlerimin gömülü olduğu bu yerden uzak durmasını istedim, çünkü onların huzur içinde yatmasını istiyordum. Zehir ümitsizce inledi, çünkü höyük en sevdiği yerdi, gündüzleri oraya inip ölülerin kemiklerine sarılarak içlerinde son kalan anıları emiyordu. Ama antlaşma antlaşmaydı ve uymaktan başka seçeneği yoktu. İkinci kez çağırdığımda bilgi araması için onu dünyanın bir ucuna gönderdim ve bir ay bir gün süreyle uzakta kaldı, böylece ben de ihtiyacım olan zamanı kazandım.

İşte bu süre boyunca halkımı çalıştırdım ve Gümüş Kapı’yı inşa ettik. Ama döndüğünde bile Zehir’in bundan haberi yoktu, çünkü zihnim, düşüncelerimi saklı tutabilecek kadar güçlüydü.

Kanımı son kez verdikten sonra Zehir’e ne istediğimi söyledim, yüksek bir sesle ödemesi gereken bedeli anlattım.

‘Buraya bağlandın!’ diye emrettim. ‘Yeraltı mezarlarının derinliklerinde çıkış yolun olmadan kalacaksın. Ama bir yaratık ne kadar kötü olursa olsun, tamamen umutsuz kalmasını istemediğim için Gümüş Kapı’yı inşa ettik. Senin varlığında kapıyı açacak kadar aptallık edecek biri olursa özgürlüğüne kavuşabilirsin. Ama eğer buraya tekrar dönersen, sonsuza dek bağlanırsın!’

İşte böylece yufka yürekliliğim yüzünden onu olabileceği kadar güçlü bir şekilde bağlamadım. Hayatım boyunca insanlar için merhamet doluydum. Kimileri bunun bir zayıflık olduğunu düşünüyordu ve bu kez haklıydılar. Çünkü az da olsa bir kaçış umudu vermeden Zehir’i bile sonsuza dek hapsedemedim.”

“Elinden geleni yapmışsın,” dedi Hayalet. “Ve şimdi ben bu işi bitireceğim. Onu oraya geri götürebilirsek sonsuza dek bağlanacak! Bu bir başlangıç. Ama nasıl öldürülebilir? Bana bunu söyleyebilir misin? Bu yaratık artık o kadar kötü ki bağlamak yeterli değil. Onu yok etmeliyim.”

“Önce ete kemiğe bürünmüş olmalı. İkincisi yeraltı mezarlarının derinliklerinde olmalı. Üçüncüsü, kalbi gümüşle delinmeli. Sadece bu üç koşul bir araya gelirse ölecektir . Ama bunu deneyen kişi büyük bir risk alır. Zehir ölmek üzereyken öyle büyük bir enerji yayar ki onu öldüren her kimse mutlaka o da ölür.”

Hayalet derin derin iç geçirdi. “Bu bilgiler için sana teşekkür ediyorum,” dedi hortlağa. “Zor olacak ama yapılmalı, bedeli ne olursa olsun. Artık senin görevin tamamlandı. Huzur bulabilirsin. Öte tarafa geçebilirsin.”

Naze yanıt olarak öyle gürültülü bir şekilde homurdandı ki tüylerim diken diken oldu. Acı dolu bir homurtuydu bu.

“Benim için asla huzur olmayacak,” dedi yorgun bir şekilde. “Zehir ölene dek huzurum olmayacak…”

Ve sonrasında ışık sütunu yavaş yavaş yok oldu. Hiç vakit kaybetmeden duvar kenarından ilerleyerek yıkıntılara geri döndüm. Çok geçmeden Hayalet içeri girip otların üzerine yatarak gözlerini kapadı.

“Ciddi anlamda düşünmem gerekiyor,” diye fısıldadı.

Hiçbir şey söylemedim. Aniden, Naze’in hortlağıyla konuşmalarını dinlediğim için suçluluk hissettim. Artık çok şey biliyordum. Ona gerçekleri söylersem beni gönderip Zehir’le tek başına hesaplaşmasından korkuyordum.

“Sabah olur olmaz anlatırım,” diye fısıldadı. “Ama şimdi biraz uyu. Güneş doğana kadar buradan ayrılmak güvenli değil!”

Şaşırtıcı bir şekilde oldukça iyi uyudum. Şafak sökmeden önce tuhaf, kulak tırmalayıcı bir sesle uyandım. Hayalet, asasının ucundaki sustalı bıçağı bileyliyordu. Çok özenli çalışıyor, ara ara bıçağı parmağıyla yokluyordu. En sonunda tatmin oldu ve bıçak bir klik sesiyle asanın içindeki yerine geçti. Güçlükle ayağa kalktım. Hayalet eğilip çantasını yeniden açıp içini karıştırırken bir süre bacaklarımı gevşettim.

“Artık tam olarak ne yapılması gerektiğini biliyorum,” dedi. “Zehir’i alt edebiliriz. Bu yapılabilir, ama bu şimdiye dek giriştiğim en zor görev olacak. Eğer başaramazsam, hepimiz için çok kötü olur.”

“Ne yapılması gerekiyor?” diye sordum. Bildiğim için kendimi kötü hissediyordum. Yanıt vermedi ve yanımdan geçerek dizlerine sarılmış durumda yerde oturan Alice’e yöneldi.

Göz bağını ve balmumu kulak tıkaçlarından ilkini taktı. “Şimdi, ikincisini takmadan önce beni iyice dinlemeni istiyorum, çünkü bu çok önemli,” dedi. “Bu akşam tıkacı çıkardığımda, seninle hemen konuşacağım ve söylediklerimi anında, hiçbir şey sormadan yapman gerekiyor. Anladın mı?”

Alice başını salladıktan sonra Hayalet ikinci tıkacı taktı. Alice yeniden göremez ve duyamaz olmuştu. Zehir ne yaptığımızı ya da nereye gidiyor olduğumuzu bilemeyecekti. Tabi bir şekilde aklımı okumayı başarmazsa. Yaptığım şeyden ötürü kendimi çok rahatsız hissediyordum. Çok şey biliyordum.

“Şimdi,” dedi Hayalet, bana dönerek, “hoşlanmayacağın bir şey söyleyeceğim. Priestown’a geri gitmemiz lazım. Yeraltı mezarlarına.”

Sonra dönüp Alice’i kolundan yakalayarak çiftçinin oğlunun hâlâ bizi bekliyor olduğu at arabasına yöneldi.

“Bu atın gidebileceği en hızlı şekilde Priestown’a gitmemiz gerekiyor,” dedi Hayalet.

“Bunu bilmiyorum,” dedi çiftçinin oğlu. “Yaşlı babam beni öğleden önce bekliyor . Yapılacak işler var.”

Hayalet bir gümüş para uzattı. “İşte, al bunu. Bizi hava kararmadan oraya yetiştirirsen bir tane daha vereceğim. Babanın buna fazla aldırış edeceğini sanmam. Para saymaktan hoşlanır o.”

Hayalet, Alice’i ayaklarımızın dibine yatırıp gelip geçenlerin görmemesi için üzerini yeniden samanla örttükten sonra yola koyulduk. Önce Caster’ın etrafından dolaştık, ama sonra yaylalara geri dönmek yerine direk olarak Priestown’a giden yola çıktık.

“Gündüz geri dönmek tehlikeli olmaz mı?” diye sordum, endişeli bir şekilde. Yol oldukça kalabalıktı, sürekli olarak başka at arabaları ve yürüyen insanların yanından geçiyorduk. “Ya Sorgulayıcı’nın adamları bizi görürse?”

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu