Macera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXXII. Bölüm

Gizemli Yolculuk

Hasan, yaralı bir halde yatarken sağına soluna bakınca, mağaralardan birinin kendisine hiç de yabancı gelmediğini gördü. Bu mağara, Doğu Kapısından içeri girip kraterin içerisine düşmekten kurtulduğu mağaraydı. Bu mağaraya nasıl geri döndüğünü düşünürken başı dönmeye başlayıp kulakları uğuldamaya başladı. Bu uğultu sırasında kulaklarına ‘Nihayet yakaladık tavşanı, bu tavşan artık bir daha zorluk çıkaramaz’ diye bir ses geldi. Sesin kaybolmasının hemen peşine, kendisine yol gösteren tavşan ortaya çıktı. Tavşanın ortaya çıkmasına sevinen Hasan, sevinerek ona:

– Seni bir daha göremeyeceğimi zannediyordum, diyerek onu tekrar gördüğü için sevindiğini belirtti. Yaralı olduğunu umursamadan yerinden doğrulup, tavşana adeta yanına gelmesini işaret edercesine elini salladı. Tavşan yanına yaklaşınca eline alarak onu kucaklayıp sağa sola salladı. Onu sevip okşadıktan sonra yere bırakınca, tavşan yaralı olan ayaklarını yalayıp iyileştirdi. Ve kendisine sitem edercesine:

–  Sen, benim yaralanmama engel olamadın ama ben, buna rağmen senin her zaman imdadına yetiştim. Fakat, bundan sonra benden asla yardım bekleme’ dedi ve zıplaya zıplaya mağaranın içinde kayboldu.

Hasan, tavşanın sitem dolu sözlerini işitip, onun mağaranın içinde kaybolmasından sonra üzüntülü bir halde ayağa kalkarak mağaradan çıktı. Mağaranın ağzındaki kraterden yukarı doğru tırmanarak yanardağın zirvesine ulaştı. Oradan zorlu bir inişten sonra aşağıya inince bütün üzüntülerinin gittiğini, içine ailesini bulabileceğinin ümidinin doğduğunu hissetti. Bu ümitle yoluna devam ederken karşısına yemyeşil bir ova çıktı. Bu ovanın ortasında inişli çıkışlı bir yol vardı ve bu yoldan başka da bir yol görünmüyordu. Bütün aramalarına rağmen başka yol bulamayınca, mecburen o inişli çıkışlı yoldan devam etmek zorunda kaldı.  Gittiği bu inişli çıkışlı yol o kadar uzundu ki bir türlü bitmek bilmiyordu. Yolun bitmeyeceğini zannedip yorgunluktan durduğu bir anda kendisini ikaz eden beyaz kuş belirdi. Beyaz kuş önce kafasının üzerinde bir iki tur attıktan sonra gelip kafasının üzerine kondu. Başının üzerine konar konmaz dile gelerek:

–  Niçin, yerde oturmuş bekleşiyorsun. Kalk da yolunu bulmak için devam et. Bu yolun sonunda beyaz at seni bekliyor, dedi ve o arada kanatlarını açarak bir iki defa aşağı yukarı salladı. Uçmaya hazırlanıp gideceği sıra uçmaktan vaz geçti. Kafasından atlayarak yere kondu. Bir iki adım attıktan sonra Hasan’a bakıp:

– Sana, bu ikazım son ikazdır. Bundan sonra yolunu artık kendin bulmalısın, dedi ve uçarak kayboldu.

Hasan, karşılaştığı her hayvanın kendisisiyle vedalaşması üzerine yolun sonuna doğru geldiğini anlamış, ailesini bulma ümidi daha çok artmıştı. İçindeki bu ümitle ayağa kalkarak, bütün yorgunluğuna rağmen yoluna devam ederek beyaz atla karşılaştı. At, iyice yaklaşınca başından tutarak sevmeye başladı ve ona:

–  Sende mi, benimle vedalaşacaksın? Demesi üzerine at yine kanatlanarak dile geldi:

– Ey insanoğlu! Eğer yolunu bulmak istiyorsan üstüme bin, yelelerime sıkı tutun, gideceğin yere götüreyim. Yalnız dikkat et, üstümdeyken yelelerimi sakın bırakma. Zaten artık bıraksan bile bundan sonra işe yaramaz. Çünkü artık yolun sonuna geldik.

Hasan, yolun sonuna geldiğini attan da duyunca, artık iyice anladı yolun sonuna doğru geldiğini. Yolun sonuna geldiği için mutluydu ama yine de içinde ‘ya bu yolun sonunda ailemi bulamazsam, nereye gidebilirim’ diye bir şüphesi vardı. Bir taraftan şüphe, bir taraftan ümitle atın üzerine bindi. At, o anda sanki üzerine binildiğini anlamış gibi kanatlarını açarak havalandı ve uçmaya başladı. Güney, doğu ve batı tarafında olduğu gibi, atın üzerinde uçarken, onun üzerinden düşmemek için yelelerinden sıkı sıkı tutunmaya çalıştı. Atın yelelerinden sıkı bir şekilde tutunup beraber uçarlarken o sırada karabulut ortaya çıktı ve ‘yolun sonuna geldin, bu yolun sonunda kaçacak bir yer olmadığı için artık, bundan sonra elimdesin’ diyerek etraflarında dönüp onların uçmasına engel olmaya çalıştı. At rüzgâra karşı kendini korumaya çalışırken üzerindeki Hasan, atın yelelerini sıkı tutup ‘bu karabuluttan nedir çektiğim’ diye düşünürken, bir taraftan da karabulutun ne yapacağını anlamak için hareketlerini izliyordu. O, bu düşünceler içerisindeyken karabulut, batı kapısında meydana getirdiği rüzgâr gibi şiddetli bir rüzgâr meydana getirerek, onların uçmasına engel olmaya çalıştı. Her ikisi de kuvvetli esen rüzgâra karşı direnerek uçmalarına rağmen, bir müddet sonra kuvvetli rüzgâra karşı dayanamayıp o hızla aşağılara doğru düşmeye başladılar.

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu