Kıymetli Yazarlarımızdan SeçmelerMacera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXVIII. Bölüm

Gizemli Yolculuk

Horoz, üzerindeki ağırlığa daha fazla dayamamış, yerde debelenmeye başlamıştı. Gözlerinden yaş geliyor, hayatının son günlerini yaşıyor gibiydi. Sahibi olan Huzur Mustafa yaklaşınca ona minnet dolu gözlerle baktı ve gözlerinden iki damla yaş düştü. Sanki lisan-ı hal diliyle senden razıyım der gibiydi. Gözlerinden yaş düşmesinin ardından, bir iki dakika geçtikten sonra yere yıkılıp başı toprağa deydi. Onun yere yıkılıp, başı toprağa değmesi ceviz ağacına yaramış gibiydi. Çünkü horozun başının toprağa değmesiyle beraber kökleri toprağa kavuştu. Kökleri toprağa kavuştukça da hızla toprağın içlerine doğru uzandılar ve kalınlaşmaya başladılar. Bu arada kökleri kalınlaştıkça ceviz ağacı büyüyor, dalları yaprakları her tarafı kaplıyordu. O kadar büyüdü ki, onun büyüklüğü köyün dışından bile fark ediliyordu.

Huzur Mustafa, horozun ölümünden dolayı üzülmüş, bu üzüntüsünü belli etmemek için tek başına ahırdan dışarıya çıkmış, üzüntüsünü üzerinden atmaya çalışmıştı. Fakat bir türlü buna muvaffak olamıyordu. Çünkü bütün işlerini onunla görmüş, nereye gidecekse onunla gitmiş, kimseyle paylaşamadığı derdini onunla paylaşmıştı. Kısacası onun dert ortağı gibiydi. Bundan dolayı üzülüyor, gözyaşı döküyordu. Sedat Bey, gelip omzuna dokunmasa belki de horozun ölmesinden dolayı sabaha kadar düşünür durur, gözyaşı dökerdi.

Sedat Bey, Huzur Mustafa’nın omzuna dokunarak:

– Mustafa Bey, biliyorum horozunuzun öldüğüne üzülüyorsunuz, ama bir hayvan için bu kadar da üzülmeye değer mi?

Huzur Mustafa, bu söz üzerine oldukça kızdı ve hiddetli bir şekilde:

– Siz ne diyorsunuz Sedat Bey. Ben onu eski sahibinden aldığım zaman tamamen bitkin durumdaydı. Ona en iyi şekilde baktım ve çok kısa bir sürede kendini toparladı. O günden sora hayvan benim her şeyim oldu. Dert ortağım, yardımcım, sığınağım oldu. Onunla her işimi görür, her yere onunla giderdim. Kimseye söylemeye çekindiğim sıkıntımı ona anlatırdım. Gerçi o beni anlamazdı ama anlıyormuş gibi ses çıkarır, benim tüm üzüntülerimi alırdı.

Sedat Bey, bu sert tavır üzerine söylediği söze pişman oldu. Suçlular gibi kafasını yere eğdi. Ayağıyla yere vurarak toprağı kaldırdı. Sonra kafasını kaldırarak Huzur Mustafa’nın yüzüne baktı. Az önce söylediği sözden dolayı pişmanlığını belirtmek için söz söylemek istedi ama bir türlü söz söylemeye muvaffak olamadı. Bu durumlarda sürekli konuşmasını bilirdi, fakat bu sefer konuşamamıştı. Konuşamadığından dolayı, söylediği söze iyice üzülmüştü. Kendini toparlayıp konuşmaya niyetlenecekken Huzur Mustafa’nın oğlu gelerek, annesinin kendisini istediğini söylemesi üzerine, yine konuşmayı becerememişti.

Aralarında bu konuşma geçtikten birkaç gün sonra ahırın orda konuşma fırsatını bulmuş, ondan söylediği sözden dolayı özür dilemişti. Huzur Mustafa, Sedat Bey’in özrünü kabul etmiş ve kendisi de o gün üzüntüden dolayı ne dediğini bilemeden hiddetli davrandığını itiraf etmiş, bu seferde kendisi Sedat Bey’den özür dilemişti. Her ikisi de pişmanlıklarını dile getirip birbirlerine sarılıp, dostluklarını dile getirerek neşe içerisinde Huzur Mustafa’nı evine doğru gittiler. Evlerine vardıkları zaman, evin hanımı ceviz istemesi üzerine tekrar dışarı çıkan Huzur Mustafa, ahırın oraya vararak eline bir toprak parçası alarak, ceviz düşürebilmek amacıyla elindeki toprağı ceviz ağacına doğru fırlattı. Attığı toprak ceviz ağacının üzerinde kalması üzerine, toprak atma işini birkaç defa daha denedi. Birkaç defa daha denemesine rağmen ceviz düşüremeyince, bu işten vazgeçerek evine geri dönerek hanımına:

– Senin isteklerini her zaman yerine getirmeyi vazife bildiğimi bilirsin, ama üzgünüm. Bu sefer isteğini yerine getiremedim. Çünkü, birkaç defa denemem rağmen, bir türlü ceviz ağacından ceviz düşüremedim, dedi ve hanımının isteğini yerine getiremediği için üzgün olduğunu belirtmeye çalıştı.

Hanımı, Safiye Hanım, Huzur Mustafa’nın üzgün olduğunu görünce, onu teselli etmek için:

– Sen, benim isteklerimi, kalbimi kırmadan ve incitmeden her daim yerine getirdiğini bilirim. Onun için hiç üzülmene gerek yok. Hem neden üzülüyorsun ki, bu seferlik nasip değilmiş dersin, ertesi gün tekrar denersin, dedi ve kocasını teselli etmeye çalıştı.

Ertesi gün, erkenden uyanıp ceviz düşürebilmek için ahıra doğru yöneldi. Ahıra vardıktan sonra, eline toprak parçası alıp cevize doğru atmaya niyetlenecekken, gördüğü manzara karşısında adeta dondu kaldı. Çünkü bir gün evvel, ceviz ağacının üzerine atmış olduğu toprak parçası, ceviz ağacının üzerinde tarla oluşturmuştu. Ceviz ağacının üzerinde oluşan tarlayı görünce kendi kendine ‘Bu nasıl olur, önce horozun üzerinde ceviz ağacı, onun ardından cevizin üzerinde oluşan tarla’ der ve elini yüzüne koyarak hayret içerisinde tarlaya doğru bakar. Şaşkınlığını üzerinden atıp, ceviz ağacının üzerinde oluşan tarlayı ailesi ve misafirlerinin de görmesi için acele evine gider. Evinde, önce ailesini alelacele uyandırır. Oluşan durumu kısaca ailesine anlatarak onların oraya gitmesi, kendisinin de Sedat Bey’i sesledikten sonra geleceğini söyleyerek, misafir odasına yönelir.   Orada, ilk önce Sedat Bey’i kaldırarak ona:

– Sedat Bey, size bir şey göstereceğim. Bu göreceğiniz, ne sizin ne de bizim daha önce gördüğümüz türden bir şey, der ve acele ile kalkıp gelmesini ister. Sedat Bey, gece yarısı kapısına gelip, kendisini uyandıran Huzur Mustafa’nın tam olarak ne dediğini anlamasa bile, onu kırmamak için üstünü giyinip Hasan’ı uyandırmadan, uykulu gözlerle sessizce odadan dışarıya çıkar ve Huzur Mustafa’nın peşine takılır.

Hasan, sabah uyandığında odada Sedat Bey’i göremeyince, belki dışarı çıkmıştır düşüncesiyle odadan çıkar. Evin içinde dolaşıp kimseyi göremeyince kendi kendine ‘sabah sabah, bunlar nereye gitti acaba?’ der ve odasına geri döner. Odanın içinde öğlene kadar beklemesine rağmen kimse gelmeyince, Huzur Mustafa’yla Sedat Bey’i aramak için evden çıkar. Kapıdan adımını atıp bir iki adım gittikten sonra Huzur Mustafa’nın oğlu Sercan’la karşılaşır. Onu görünce babasının nereye gittiğini sorar.

Sercan, şaşkınlığını belli etmese bile, hal ve hareketlerinden farklı bir şeylerle karşılaştığını belli etmektedir. Hasan, tekrar babasının nerede olduğunu sorunca kendine toparlar ve onun ahırda olduğunu söyleyerek, kendisini seslemek için geldiğini söyler. Sercan’la aralarındaki konuşma bittikten sonra ahıra giden Hasan, Huzur Mustafa ve Sedat Bey’in ceviz ağacının tepesine doğru baktıklarını görünce kendisi de merak ederek ceviz ağacının tepesine bakar. Kafasını kaldırıp yukarıya bakmaya başladığı sıra başı dönmeye başlayıp, kulakları uğuldamaya başlar ve ‘yeter artık uyan, seninle uğraşacak zamanımız yok’ diye sesler duyar. Sesler kaybolup, kafasındaki uğuldama geçince ceviz ağacının tepesindeki tarlayı görür. İlk anda gözlerine inanamaz ve eliyle birkaç sefer gözlerini ovuşturur, tekrar tekrar cevizin üstüne bakar. Her seferinde bakıp aynı manzarayı görünce, yanılmadığını anlar.

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu