Kıymetli Yazarlarımızdan SeçmelerMacera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXIX. Bölüm

Gizemli Yolculuk

– Sen, ne kadar iyi kalpli bir tavşandın. Her nerede başım daraldıysa, sen ortaya çıktın ve bana yol gösterdin. Kapılara doğru gidip ayaklarımın yaralandığı zaman, yine sen karşıma çıktın ve ayaklarımı yalayarak iyileşmeme vesile oldun, der ve tavşanı göğsüne alarak ağlar, ağlar, ağlar…

Huzur Mustafa, Hasan’ın tavşana söylediği sözleri duyunca yaptığına pişman oldu ve bundan sonra bir daha ava çıkmayacağına dair kendi kendine söz verdi. Hasan’ın ağlamasına dayanamayan Huzur Mustafa, daha fazla dayamayarak kendisi de ağladı  ve usulca Hasan’ın omzuna dokunarak:

–  Ne olur, artık ağlamayı bırak. Ağlaman, beni de etkiledi ve ağlattın, dedi ve ondan özür dileyerek sözüne şöyle devam etti. Elindeki tavşanı bu kadar çok sevdiğini bilseydim, onu avlamaya niyetlenmez, orağı fırlatmazdım.

Huzur Mustafa’nın konuşmasından sonra ağlaması duran Hasan, göğsüne dayadığı tavşanı yere bıraktı. Elinden bıraktığı sıra tavşan nefes almaya başladı ve dile gelip Hasan’a dönerek:

–  Ben, sana ne yaptım ki bunu bana reva gördün. Sen bana bunu reva gördün ama, ben bütün zorlukları göğüsleyerek sana yolları açtım. Eğer istemiyorsan bir daha karşına çıkmam, gibi sitem dolu sözler söyledi ve geldiği gibi sekerek çalılıkların orada ortadan kayboldu. Hasan, tavşanın sitem dolu sözlerini dinleyip, onun ortadan kaybolmasını içi sızlayarak seyrettikten sonra kendi kendine şöyle söylendi ‘Umarım, seninle bir daha karşılaşırız.

Hasan ve Huzur Mustafa, tavşanın ortadan kaybolmasını yaşlı gözlerle seyrettikten sonra onun biçtiği buğdayları toplamaya başladılar. Hasan, buğdayları toplamaya başladığı bir ara yine başı döndüğünü hissetti ve kulakları uğuldadı. Uğultu arasında kulaklarına ‘tutun şu tavşanı elimizden kaçmasın’ diye bir ses duydu. Başı dönmesi geçip, hemen peşinden kulaklarının uğuldaması geçince, aynı sesi Huzur Mustafa’nın duyup duymadığını anlamak için ona doğru baktı. Baktığı halde ondan bir tepki gelmeyince kulaklarına gelen sesin, sadece kendisinin duyduğunu anlayarak kendi kendine ‘acaba kulaklarıma gelen bu sesler ne anlam içeriyor’ diyerek, işini yapmaya devam etti.

Sedat Bey, çalıkların orada yatıp yeni uyanmaya başladığından dolayı, Hasan, Huzur Mustafa ve tavşan arasında geçen meseleyi bilemeden onlara katılarak buğdayları toplamaya başladı. Onlara yardım etmesine yardım etti ama, onların buğdayları nasıl çabuk biçtiklerini anlayamadığı için, bu işin nasıl olduğunu onlara sordu. Huzur Mustafa, bu soru üzerine başlarından geçen hadiseyi anlatarak, yılan geri gelmeden bir an evvel buğdayları toplamak için hızlanmalarını rica ederek, ekini toplamaya devam etti.

Bir hafta süren ekin toplama işinin sonunda, ekinleri ağaçtan aşağıya nasıl indirebileceklerini aralarında tartışarak, ekinleri tarlaya girdikleri kapaktan aşağıya doğru atmaya karar verdiler. Yalnız, ekinleri kapaktan aşağıya atmaya atacaklardı ama bu işi nasıl yapacaklardı. Çünkü tarlanın girişindeki kapak, yığdıkları ekin yığının çok uzağındaydı. Buğday taneleri ve buğday sapları çok büyük olduğu için kucak kucak taşınması zor bir işti. Zaten bundan dolayı ekinleri toplamak bir hafta sürmüştü. Buğday toplamaya başladıkları o ilk gün kapağın oraya toplamayı akıl etmiş olsalardı, belki bu kadar zorlanmazlardı.

Huzur Mustafa ve arkadaşları, ekin yığının büyüklüğünü görüp birbirlerine ‘bunları tarlanın girişindeki kapağa nasıl taşıyacağız?’ deyip yere oturarak kara kara düşünmeye başladılar.  Akşama kadar düşünmelerine rağmen bir türlü çare bulamadılar ve çaresizlik yüzünden neredeyse topladıkları ekin yığınlarını tarladan aşağıya atmayı bırakıp evlerine geri gideceklerdi. Üstelik bu çaresizlik yetmezmiş gibi, mağaranın içindeki yılanın tıslayarak uyandığını gördüler. Yılan uyanır uyanmaz bunların peşlerine düştü ve kovalamaya başladı. Yılan arkada, onlar önde koşuştururlarken hafif bir rüzgâr çıktı ve Hasan’ı karabuluttan kurtaran el burada da ortay çıktı. Ortaya çıkar çıkmaz, yılana kuvvetlice vurmasıyla beraber, yılan o hızla havalara uçup kayboldu. Yılan tehlikesini ortadan kaldırdıktan sonra ekin yığının olduğu yere geldi ve ekin yığının hepsini eliyle tuttuğu gibi tarlanın girişinden aşağıya doğru attı. Ardından geri gelip, parmağıyla Hasan’a işaret ederek ‘Sana yaptığım bunca iyiliği sakın unutma!’ dedi ve geldiği gibi ortadan kayboldu. Huzur Mustafa, el ortadan kaybolduktan sonra Hasan’a dönerek, bu da neyin nesi der gibi hareketler yapınca Hasan, kendisini karabuluttan kurtaranın onun olduğunu söyledi.

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu