Çocuk Hikayeleri

Oz Büyücüsü X. Bölüm; “Kapı Muhafızı”

Oz Büyücüsü X. Bölüm; “Kapı Muhafızı”

Hikaye Oku; Korkak Aslan gelinciklerin ölümcül kokularını uzun süre soluduğundan uyanması uzun sürdü, ama gözlerini açıp arabadan indiğinde hayatta olduğu için çok sevinçliydi.

“Elimden geldiği kadar hızlı koştum, ama çiçeklerin kokusu çok yoğundu,” dedi, oturup esneyerek, “Beni oradan nasıl çıkardınız?”

Ona tarla farelerinin hayatını kurtarmak için nasıl çalıştıklarını anlattılar, Korkak Aslan güldü ve şöyle dedi:

“Hep büyük ve korkunç olduğumu düşünürdüm, ama küçücük çiçekler beni öldürmek üzereyken ufacık fareler tarafından kurtarıldım. Bütün bunlar çok garip! Ama şimdi ne yapacağız, arkadaşlar?”

“Sarı tuğla yolu bulana kadar yolculuğumuza devam etmeliyiz,” dedi Dorothy, “sonra Zümrüt Şehir’e doğru gidebiliriz.”

Aslan kendine gelip bir şeyler yedikten sonra yeniden yola koyuldular, Büyük Oz’un yaşadığı Zümrüt Şehir’e giden sarı tuğla yola varana kadar yumuşak, taze çimenlerin üstünden yürümenin tadını çıkardılar. Yolun bu bölümü düzgündü ve iyi döşenmişti, etrafındaki arazi de çok güzeldi, böylece yolcularımız ormanı ve ağaç gölgelerinin arkasındaki birçok tehlikeyi geride bırakmanın keyfiyle yollarına devam ettiler. Yine yolun kenarlarında çitler vardı, ama bunlar yeşildi, bir çiftçinin yaşadığı küçük bir evi geçtiler, bu da yeşildi. Gün boyunca bu tip evlerden birkaç tane daha gördüler, bazen insanlar bir şey sormak istermişçesine kapıya çıkıyorlardı, ama koca Aslan’ı gören hiç kimse onlara yaklaşıp konuşmaya cesaret edemedi. İnsanlar zümrüt yeşili elbiseler giyiyor ve Kıtırsoylarınkine benzeyen sivri uçlu şapkalar takıyorlardı.

“Burası Oz Diyarı olmalı,” dedi Dorothy, “Zümrüt Şehir’e yaklaşıyor olmalıyız.”

“Evet,” diye yanıtladı Korkuluk, “Kıtırsoyların ülkesinde en sevilen renk maviydi ama burada her şey yeşil. Ama insanlar Kıtırsoylar kadar konuksever değiller, korkarım geceyi geçirebileceğimiz bir ev bulamayacağız.”

“Meyve dışında bir şeyler yemek istiyorum,” dedi kız, “Toto’nun da çok acıktığına eminim. Bir sonraki evde durun yardım isteyelim.”

Büyük bir çiftlik evine geldiklerinde Dorothy cesaretle ilerledi ve kapıyı çaldı. Bir kadın kapıyı onları görebileceği kadar aralayıp şöyle dedi:

“Ne istiyorsun, çocuk, ve bu koca Aslan neden seninle birlikte?”

“İzin verirseniz geceyi sizinle geçirmek istiyoruz,” diye yanıtladı

Dorothy, “Aslan ise benim dostum ve yol arkadaşım, size asla zarar vermez.”

“Evcil mi?” diye sordu kadın, kapıyı biraz daha açarak.

“Ah, evet,” dedi kız, “hem de çok korkak, o, sizden daha çok korkacaktır.”

“Hımmm,” dedi kadın, biraz düşünüp Aslan’a bir daha göz attıktan sonra, “madem öyle gelebilirsiniz, size yemek ve yatacak yer veririm.”

Eve girdiler, içerde kadından başka iki çocuk, bir de adam vardı.

Adamın bacağı yaralı olduğu için köşedeki kanepede yatıyordu. Böyle garip bir topluluğu gördüklerine çok şaşırmışlardı, kadın sofrayı  kurarken adam sordu, “Nereye gidiyorsunuz?”

“Zümrüt Şehir’e,” dedi Dorothy, “Büyük Oz’u görmeye.”

“Gerçekten mi ?!” diye inledi adam. “Oz’un sizi görmeyi kabul edeceğinden emin misiniz?”

“Neden etmesin?” diye yanıtladı kız.

“Yanına kimseyi kabul etmediği söyleniyor. Zümrüt Şehir’e, o güzel, harika yere birçok kez gittim, ama Büyük Oz’u görmeme izin verilmedi, üstelik onu gören birini de tanımıyorum.”

“Hiç dışarı çıkmaz mı?” diye sordu Korkuluk.

“Hiç çıkmaz. Bütün gün sarayındaki büyük taht odasında oturur, emrindekiler bile onunla yüz yüze görüşmez.”

“Neye benziyor?” diye sordu kız.

“Bunu yanıtlamak zor. ” dedi adam düşünceli bir şekilde. “Biliyorsunuz, Oz büyük bir büyücüdür ve istediği her kılığa bürünebilir. Bu yüzden bazıları kuşa, bazıları file, bazılarıysa kediye benzediğini söyler.

Bazılarına güzel bir peri gibi, bazılarına çikolatalı pasta gibi, bazılarına da canı nasıl görünmek istiyorsa öyle görünür. Ama yaşayan hiç kimse Oz’un kendi kılığındayken neye benzediğini söyleyemez.”

“Bu çok garip,” dedi Dorothy, “ama bir şekilde onu görmeyi denemeliyiz yoksa bütün yolu boşuna gelmiş oluruz.”

“Korkunç Oz’u görmeyi neden istiyorsunuz?” diye sordu adam. “Bana beyin vermesini istiyorum,” dedi Korkuluk, istekle.

“Ah, Oz bunu kolayca yapacaktır,” diye açıkladı adam. “Gerekenden fazla beyni var.”

“Bana kalp vermesini istiyorum,” dedi Teneke Adam.

“Bu onun için sorun değil,” diye devam etti adam, “Oz’un her şekil ve ölçüde kalplerden oluşan büyük bir koleksiyonu var.”

“Bana cesaret vermesini istiyorum,” dedi Korkak Aslan.

“Oz’un taht odasında büyük bir cesaret testisi var,” dedi adam, “dökülmemesi için üstü altın bir tabakayla kapalıdır. Sana birazını memnuniyetle verecektir.”

“Beni Kansas’a geri göndermesini istiyorum,” dedi Dorothy.

“Kansas nerede?” diye sordu adam, şaşırarak.

“Bilmiyorum,” diye yanıtladı Dorothy, hüzünle, “ama evimin orada bir yerlerde olduğundan eminim.”

“Muhtemelen. Eh, Oz her şeyi yapabilir, Kansas’ı da bulabileceğini sanıyorum. Ama ilk önce onu görmelisin ve bu oldukça zor olacak, Büyük Büyücü kimseyi görmek istemiyor, o kendine has kuralları olan bir insan.

Ya sen ne istiyorsun?” diye devam etti. Toto’ya dönerek. Toto sadece kuyruğunu salladı çünkü -söylemesi garip ama- konuşamıyordu.

Kadın akşam yemeğinin hazır olduğunu söylediğinde masanın etrafında toplandılar, Dorothy büyük bir zevkle lapa, çırpılmış yumurta ve beyaz ekmekten oluşan yemeğini yedi. Aslan lapadan biraz yedi ama lapa yulaftan yapıldığından ve yulaf aslan değil at yemeği olduğundan pek de beğenmedi. Korkuluk ve Teneke Adam hiçbir şey yemediler. Toto güzel bir yemeğe kavuşmanın mutluluğuyla her şeyden biraz yedi.

Kadın Dorothy’ye yatağını gösterdi ve Toto da yanına yattı, Aslan ise kızı kimsenin rahatsız etmemesi için kapısında nöbet tutuyordu.

Korkuluk ve Teneke Adam uyumamalarına rağmen bir köşeye çekilip sabaha kadar sessizce durdular.

Sabah güneş doğar doğmaz yola koyuldular ve kısa zaman sonra gökyüzünde yeşil renkte bir ışık huzmesi gördüler.

“Bu Zümrüt Şehir olmalı,” dedi Dorothy. Yürüdükçe yeşil ışık parlaklaşıyordu, görünüşe göre yolculuklarının sonuna gelmek üzereydiler. Öğlen olduğunda şehri çevreleyen surlara ulaşmışlardı. Surlar yüksek, kalın ve parlak yeşildi.

Sarı tuğla yolun sonunda büyük, zümrütlerle bezenmiş bir kapı vardı, güneşin altında öyle parlıyordu ki Korkuluk’un bir Kıtırsoy tarafından çizilmiş gözleri bile bu güzellik karşısında kamaşıyor. Dorothy kapının yanındaki zile bastığında yumuşak bir şıngırtı duydular. Kapı yavaşça açılıp içeri girdiklerinde kendilerini duvarlarında sayısız zümrüdün parladığı, yüksek kemerli bir odada buldular. Önlerinde Kıtırsoylarla aynı boyda, küçük bir adam duruyordu. Baştan aşağı yeşile bürünmüştü, teni bile yeşile çalıyordu. Hemen yanında kocaman bir kutu vardı. Adam, Dorothy ve arkadaşlarını görünce sordu:

“Zümrüt Şehir’e ne için geldiniz?”

“Büyük Oz’u görmeye geldik,” dedi Dorothy.

Adam bu yanıta o kadar şaşırmıştı ki bir süreliğine oturup düşündü.

“Yıllardır hiç kimse Oz’u görmek istememişti,” dedi, şaşkınlıktan başını sallayarak. “O, güçlü ve korkunçtur, bilgeliğin boş ya da aptalca bir istekle istismar etmeye geldiyseniz sinirlenip sizi bir anda yok edebilir.”

“Ama isteğimiz ne aptalca ne de boş, aksine çok önemli,” diye yanıtladı Korkuluk, “Ve bize Oz’un iyi bir büyücü olduğu söylendi.”

“Öyledir,” dedi yeşil adam, “Zümrüt Şehir’i bilgece yönetir. Ama dürüst olmayanlara ve meraklılara karşı korkunçtur ve yüzünü görmek isteyen çok az kişi olmuştur. Ben Kapı Muhafızı’yım ve madem Büyük Oz’u görmeyi talep ediyorsunuz sizi sarayına götürmeliyim. Ama ilk önce bu gözlükleri takmak zorundasınız.”

“Neden?” diye sordu Dorothy.

“Çünkü takmazsanız Zümrüt Şehir’in parlaklığı ve azameti sizi kör eder. Şehirde yaşayanlar bile gece gündüz gözlük takarlar. Oz’un şehrin ilk kuruluşunda emrettiği gibi gözlüklerin hepsi kilitli ve anahtar bende.”

Büyük kutuyu açtığında Dorothy içinin her boyda ve şekilde gözlükle dolu olduğunu gördü. Bütün gözlüklerin camları yeşildi. Kapı Muhafızı, Dorothy’ye göre olan birini aldı ve ona taktı. Gözlüğün başına birleşen iki altın sarısı bandı vardı, bantları kızın başının arkasında kapayıp, boynundaki zincire bağlı duran anahtarla kilitledi. Dorothy gözlüğü artık istese de çıkaramazdı, ama Zümrüt Şehir’in parıltısıyla kör olmak istemediği için bir şey söylemedi.

Sonra yeşil adam, Korkuluk, Teneke Adam, Aslan ve hatta Toto’ya bile birer gözlük takıp sıkıca kilitledi.

Kapı Muhafızı kendi gözlüklerini de takıp, onları saraya götürmeye hazır olduğunu söyledi. Duvardaki çiviye asılı duran altın anahtarla başka bir kapıyı açtı ve hep birlikte Zümrüt Şehir’e girdiler.

L. Frank Baum – Çeviren – Volkan Yalçıntoklu

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu