Fantastik HikayelerMurat Canpolat

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 8. Bölüm

Gizemli Yolculuk Hikayesi

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 8. Bölüm

Haydar, yola çıktıktan sonra görüntüsünden korktukları ormanın başına gelince durdu Ayşe’sini yere bırakarak:

– Zehra, ormana girmememin sebebi korkunçluğundan değildi, deyince Zehra merak içerisinde:

– Peki, neden girmedik ormana?

– Hatırlarsan sana Ayşe ile ayrılığımızı anlatmıştım.

– Evet, anlatmıştın.

– İşte o ayrıldığımız yer bu ormanın içiydi. Ormanı görünce o anı hatırladım. O yüzden girmek istemedim. Şimdi ise gitmek istemediğim yere Ayşe’nin vasiyetini yerine getirmek için gidiyorum.

– Nasip böyleymiş Haydar amca. O yüzden hiç üzülme. Hem sen demedin mi her şerde vardır bir hayır.

– Evet, kızım. Haklısın bundan sonra üzülmeyeceğim ve Ayşe’nin vasiyetini yerine getirmek için her şeyi yapmaya çalışacağım.

Haydar, Zehra ile konuşa konuşa ormanın başına geldiler. Orman yine korkunç görünüyor, etraftan uğultular geliyordu. İçindeki ağaçlar birbirleriyle konuşuyormuşçasına sallanıyor, taşlar birbirleriyle çarpışıp duruyordu. Hayvanlar birbirlerine saldırıyor, sular tersten akıyordu.

Yol arkadaşları korku içerisinde devam ederken karşılarına sevimli mi sevimli bir ceylan çıktı. Karşılarına çıkan ceylan etraflarında hoplayıp zıplıyor adeta gelin beni sevin diyordu. Ceylan bir müddet etraflarında dolaştıktan sonra seke seke gözlerden kayboldu.

Ceylanın güzelliği karşısında mest olan yol arkadaşları güle oynaya ormanın içine geldiler. Orada küçük bir kulübe karşılarına çıktı. Kulübenin etrafında etrafı çiçeklerle süslenmiş bir çit vardı. Çitin içinde meyve ağaçları, söğüt ağacı ve kavak ağacı vardı. Ayrıca içinde gürül gürül suyu akan bir de pınar vardı.

Zehra, kulübeyi görünce heyecanlanarak:

– Ayy! Ne güzel bir kulübe. Acaba kim yaptı bumu, deyince Haydar hüzünlü bir şekilde:

– Ayşe ile beraber yaptık, dedi ve Ayşe’nin naaşını yere bıraktıktan sonra kulübenin içinden kazma kürek çıkartarak pınarın kenarına mezar kazdı. Oraya onu defnettikten sonra üzerini kapadı. Ardından kendi kendine:

‘Ayşe seni hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim. Ömrün olduğunca sana dua edeceğim. Umarım öbür âlemde beraber oluruz’ dedi ve dua etti.

Zehra, o sıralarda olan biteni izliyor, kulübenin nasıl yapıldığını merak ediyordu. Çocuklar Ayşe teyzelerine dua ediyor, etrafa hayran hayran bakıyorlardı.

Haydar, duasını bitirdikten sonra kulübeyi nasıl yaptıklarını anlatmak için Zehra’ya döndü ve ona:

– Kızım, bana kulübeyi nasıl yaptınız diye sormuştun?

– Evet, sormuştum.

– O sorunun cevabını anlatmak için sizi kulübenin içine davet ediyorum.

Zehra, Haydar amcanın daveti üzerine kulübenin içine girince şaşırıp kaldı. Çünkü kulübenin içi dışından da güzeldi. Duvar duvar halılar, desen desen halılar… Kısacası kulübe ev gibi döşenmişti.

Haydar, onun şaşkınlığını görünce gülerek: ‘bu ne ki, hele sen bir gel de yukarıya bak’ dedi ve onu üst kata çıkardı. Üst kata çıkınca gördüğü manzara karşısında adeta dona kaldı. Üst kat alt kattan daha da güzeldi. Çini vazolar, çeşit çeşit çiçekler, duvarlara montelenmiş hayvan figürleri…

Zehra, üst katın güzelliğini görünce hayranlığı daha da artarak:

– Haydar amca burası kulübeden çok saraya benziyor.

– Kızım, arabada giderken işin aslını anlatırım demiştim ya. İşte işin aslını sana anlatıyorum, dedikten sonra. Ayşe ile beraber gizli gizli buluşur buraya gelirdik. Gelirken de etrafta ne var ne yok alır evin içine yerleştirirdik. Duvarlarda gördüğün hayvan figürlerini de satın alır, keyfimize göre duvarlara montelerdik. Kulübeyi tamamen bitirdiğimizde evlenip buraya yerleşmeye karar verdik, ama ortada bir sorun vardı.

– O sorun neydi amca?

– Ailelerimiz birbirine düşman olduğu için evlenmemize izin vermiyorlardı. O yüzden bizde kaçmaya karar verdik. Hazırlıklarımızı yapıp yola çıktık. Kasabanın dışına çıktığımızda Ayşe’nin ailesi etrafımızı sardı. Hem ona hem bana hakaret ederek bizi birbirimizden ayırdılar. O günden aylar sonra karşıma çıktı ve bana evleneceğini söyledi. Ardından arkasına bile dönüp bakmadan çıkıp gitti. Bana o haberi verip çıkıp gitmesinden sonra sanki kaynar sular başımdan aşağıya doğru dökülür gibi oldu. Ellerim ayaklarım tutmaz oldu. O günden sonra ne yapacağımı bilemeden günlerimi geçirdim. Kendimi toparladıktan sonra evlenip yuva kurdum, çoluk çocuğa kavuştum. Ama yine de mutlu olamadım, evlendiğim eşimle bir türlü geçinemedim.

– Hiç mutlu olamadınız mı?

– Hayır, olamadım, dedikten sonra. Çocuklar dünyaya geldikten sonra belki düzelir diye düşünüyordum, ama tam tersi oldu. İlk çocuğum dünyaya geldikten sonra onu kasabamızda çocuk doktoru olmadığı için onu hastalıktan dolayı kaybettik. Çoğun üzüntüsüyle eşim hırçınlanma başladı. Öyle oldu ki etrafı kırıp geçiriyor, saçını başını yoluyordu. Onun o halini gördükçe metanetli olmasını, sabır göstermesini söylüyor, bu sözümü sürekli tekrarlıyordum. Günler böyle üzüntülü geçerken ikinci bir çocuğumuzun olacağını öğrendik. Bu haber üzerine sevinmesine sevindik, ama eşim üzüntüsü geçecek yerine daha da tuhaf olmaya başladı. Adeta benden uzaklaşır gibi oldu. Çocuk olduktan sonra iyice hırçınlaşmaya başladı. Benden olur olmaz şeyler istiyor, dediğini yerine getiremediğimde ortalığı kırıp geçiriyordu. Hatta çocuğumu sürekli kışkırtıyor, benden uzaklaştırıyordu. Günler böyle geçip yaşlandığımda çocuğum beni getirip o kuyuya atana kadar günlerim hep böyle geçti, dedikten sonra derinden bir ‘aah!’ çekerek aslından ben bunları hep hak ettim. Çünkü bende babama aynısını yapmıştım. O yüzden hiç üzülmüyorum.

– Peki, pişman olmadınız mı babanıza yaptıklarınızdan dolayı?

– Pişman, hem de çok pişman oldum. Yaptığım hataları düzeltmek ve babamın gönlünü almak için gidip babamdan özür diledim. Ellerlini ayaklarını öptüm. Ölene kadar hizmetini gördüm ve duasını aldım. O yüzden biliyorum ki oğlum da yaptıklarına pişman olacak ve benden gelip özür dileyecek, dedikten sonra sözüne şöyle devam etti. Bir insan pişman olacağı hiçbir iş yapmamalı, eğer yaptıysa da pişman olmalı ve hatasını telafi etmeli. İki insan birbirini seviyorsa onları ayırmamalı. Kalp kırmamalı ve sabırlı olmalı. Sabır acıdır, ama meyvesi tatlıdır. İnsan sabır ve dua ile her şeyin üstesinden gelebilir.

Zehra, Haydar amcayı can kulağı ile dinledikten sonra ona:

– Ayşe teyze ile ayrıldıktan sonra bu kulübeye hiç geldiniz mi?

– Defalarca gittim geldim, hatta evlenip çoluk çocuğa kavuşunca geldim. Ona bağlılığım ve sevgimden dolayı burayı hiç unutmadım.

Zehra, Haydar amcayla hem konuşuyor hem de kulübenin etrafını geziyordu. Etrafı gezdikçe gördükleri güzellikler karşısında hayran kalıyor, adeta nutku tutuluyordu.

Etrafı gezip dolaştıktan sonra merak içerisinde:

– Ormanın korkunç yüzüne rağmen kulübenin olduğu bölge sessiz ve sakin, dedi ve sözüne şöyle devam etti. Haydar amca, söyler misin burayı nasıl keşfettiniz?

– Ailelerimizin birbirlerine karşı düşmanlığından dolayı her yerde buluşamıyor, hasret gideremiyorduk. Bizde o yüzden biz kimsenin rahatsız edemeyeceği yer araştırmaya karar verdik. Uzun bir araştırmadan sonra burayı bulduk. Aldığımız karardan sonra bu kulübeyi yaptık. Kulübe bitince kaçmaya karar verdik. Ondan sonrasını anlatmıştım sana.

Haydar, Ayşe ile yaşadıkları günleri anlattıktan sonra kulübenin etrafındaki çiçekleri suladı. Daha sonra onları tek tek koklayıp:

– Bunların hepsine Ayşe’min eli değdi. O yüzden onları her koklayışımda Ayşe’min kokusunu alıyor, mutlu oluyorum. Ayşe’m ölmüş olsa bile onun sevgisi hep kalbimde. Ömrüm olduğu sürece de o şekilde devam edecek.

Zehra, Haydar amcayı dinledikçe hayran kalıyor, onun sevdiğine karşı bağlılığını takdir ediyordu. Onu dinledikçe kendi geçmişi aklına geliyor, için için ağlıyordu. O da kocasıyla aynı durumları yaşamış birbirlerine olan bağlılıkları hep devam etmişti. O yüzden için için ağlıyor, o günleri yâd ediyordu.

Zehra, düşüncelerinden sıyrılarak:

– Bende eşimle aynı duyguları yaşadık. Birbirimize karşı hiçbir zaman kırıcı söz söylemedik. Birbirimize karşı sabırlı davrandık. Zaman zaman birbirimize kızdık, ama aşırılığa gitmedik. Eşim işinde iftiraya uğrayıp hapse atıldığında bile onun doğruluğuna hep inandım.

– Haklısın, kızım. Evlilikte fedakârlık, sadakat, sabır, inanç çok önemli. Bunlar olmazsa zaten evlilik yürümez. Yürüse bile insanın hayatı zindana döner. Bak bana ne hale geldim, dedi ve başladı anlatmaya.

Yazan – Murat CANPOLAT

hikayenin devamı için TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu