Fantastik HikayelerSizden Gelenler

Fantastik Hikaye “YARATILIŞ SAVAŞI” 1. Bölüm

Hikaye

YARATILIŞ SAVAŞI

Kainatın içinde olduğu, başı boş, ışık saçan ve içlerinde   enerjiyi barındıran, bu karanlık boşluğu birazda olsun aydınlatan yıldızarı sarmalayan, zaman ve mekandan tamamen bağımsız bir kubbe. Uçsuz bucaksız zifiri karanlıkta sonsuzluğa doğru sürüklenmekte olan yıldızlar ve o yıldızların arasında süzülen, ihtişamlı, görkemli, üzerini örten yemyeşil bitki örtüsü olan gök adası. Kuzeyinden karanlık boşluğa doğru dökülen mavi bir şelale, doğusunda ise kızgın lavlar. Saf topraktan olan bir gök adası.

İlk doğanlar, Ereus ve Ymin, sudan ve lavdan gelmişlerdi. Ve sonra sudan olan, suyun, yıldızların ışığı ve enerjisi ile beslediği varlıklarını burada gezinmesine izin vermiş, onları kendi suretinde yaratp kutsamıştı. Onlara tek bir şey:

“Yapın ve yaptıklarınızı huzuruma sunun. Kötülüklerden kaçının, güzelliklere el açın,” demişti.

Onlar kudretlilerden gelmiş kutsanmışlardı. İçlerinde Ereusun güzelliği, şefkati vardı. Ayak bastıkları her yerden saniyeler içinde yeşillik doğa biliyordu. Bitki örtüsünü sudan gelenler getirmişti bu adaya. Ve yaratıcılarına her zaman sadık olmuş, sudan olanlar, yaratıcılarının yolundan ve iyiliğin yolundan hiç bir zaman sapmamışlardır.

Fakat lavdan olan Ymin ise sadece alevden yaratabiliyordu. Yarattığı herşey o anda küle dönüp simsiyah oluyordu. O, Ereusun yarattıklarına baktı, imrendi ve sinirlendi. Kıskançlık tüm bedenini sardı, onu himayesi altına aldı. O yarattı, ateşten, sürekli yanan ateşten varlıklar yarattı ve onlara “Ateş Devleri” dedi.

Ateş devleri, Ereusun yarattıklarından katbekat daha büyük ve korkutucuydu. Onların kalpleri alevdendi ve sonsuza kadar yanıp onlara sonsuz hayat bahş ediyorlardı. Bu adaya en zarar veren onlardı. Geçtikleri her yeri yakıyorlar, yıkıyorlar ve paramparça ediyorlardı. İçleri, aynı Ymin’in kötülüğü ile dolmuştu. Yminin ruhunun bir yanısmasıydı onlar.

Ereusun yarattığı ormanları, saniyeler içinde ateş yalayıp yutuyor, geriye ise siyah ağaçlar kalıyordu. Sudan yaratılan varlıklar, Ereusun yanına geldiler ve Yminin zalımlıkları, kötülüğünden bahsettiler.

“Sen, sudan olansın. Alevden her zaman güçlüsün. Gücünü ve Aklını kullan,” diye cevap vermişti Ereus.

Ateş Devleri çok güçlüydüler ama yinede sudan daha zaıyıftırlar. İradeleri ateşten olmasına rağmen su karşısında acizdiler. Sulardan kaçıyorlardı. Böylece sudan olanlar, onların korkunç görünüşülerinden artık korkmuyor, üzerlerine giderek onları doğuya doğru sürmüşlerdi. Ait oldukları yere: Kızgın lavların tam yanına, Yminin nefretinden doğmuş yüksek dağlara.

Dağların en tepesinde bir yerlerde Yminin, Ateş Devleri tarafından heybetli, ve bir o kadarda içleri ürperten bir kale yaptırtmış ve buraya “Levenna” demişti. Etrafı: üzerinde siyah dumanlarn uçuştuğu, dağlardan dökülen lavlarla çevrili idi. Sürekli köpüren öfkleli lavlar. Sadece lavdan yaratılmışlar için bu mekan yapılmıştı. En korkuncu ise gelmekte olan bir felaketti. Ymin tarafından yaratılmakta olan bir kıyamet getiricisi’nin.

Ymin bir şekil yarattı. Ama bu diğerleri gibi değildi, çok daha büyük ve görkemli idi. İlk önce biçimsiz şekiller vardı. Ymin öldürdüğü ve eziyyet ettiği yıldızlarla onu beslemişti.   Şekil oluşmaya başlamıştı ama hala hiç bir şeyi andırmıyordu. Sadece siyah sis. Hiç gitmeyen, gözleri kör eden bir sis ve onun ardındaki kızıl sis. Sonra dumanın içinden bir çift kanat kendini gösterdi. Ardından ateşle yoğurulmuş ve sürekli ateş ile yanan simsiyah ve biraz da kızıl olan boynuzları ve kırmızı teni. Siyah sis tamamen çekildiğinde ise şekil tamamlanmıştı.

Bu daha önceki hiç bir şeye benzemiyordu. İçlere korkuyu salıyor, sudanda ve alevdende yaratılanların kalbini durduruyor gibiydi. Bu bir ateş ejderhasıydı. İçindeki ateş, yanan yıldızlardı. Ve ateşinden hiç bir şey kaçamazdı. Sudan yaratılanlar, hatta Ereus bile bu güce hayran kalmıştı ve hala bunu nasıl yarattığını aklı almıyordu.

Ormanlar artık işkence altındaydı. Hiç bitmeyen bir ateşe maruz kalmış, can vererek çığlıklar atıyordu. Ağaçlar kül olduğunda, kayalar bu eritici ateşin altında eridiğinde, güzellikler yok olduğunda, sudan olanlar kaçmaktaydılar ve yavaş yavaş düşmekteydiler. Bu gücün karşısında acizdiler ve Ereustan başka sığınacakları kimse yoktu.

Ejderha ve Ateş Devleri doğudan batıya doğru her yeri yıkarak ve alev altında bırakarak geliyorlardı. Gerilerinde ise sadece çorak topraklar.

Ereus ise su ve toprağı kullanarak yeni bir şekil ortaya çıkardı ve bu varlıklara “İNSAN” ismini verdi. Şimdiye  kadar yapılmış en iyi zırharlarla ve silahlarla onları donattı. Binlerce insandan yarattığı orduyu doğuya, Ymine karşı savaşmak için gönderdi. Kendilerine uygun olarak tasarlanmış silahlar ile onları karşıladılar ve savaş başladı.

Yılızların altında, yaylar gerildi ve ateşli oklar geceyi bir nevzide olsa aydınlatıp Ateş Devlerine doğru gönderildi. Sonra zırhlı ve kılıçlı piyadeler yerlerinden çıkıp hücuma doğru gittiler. Fakat oklar amaçlarına ulaştıkta bekledikleri gibi olmadı çünkü onlar ateşten olanlardı. Yanmazlardı, erimezlerdi, Ymin tarafından verilen sürekli ateş ile canlandırılmıştılar ve yalnız su ile söndürülebilirler.

Okları onlara zarar vermiyordu lakin kılıçların keskinliğindende kaçamadılar ve kılıçlar altında can verdiler. Savunmaları zayıftı ama güçlü olmalarına da gerek yoktu çünkü onların en büyük silahı hala doğudaydı ve batıya doğru uçmaktaydı. O zamana kadar çoğu Ateş Devi, insanların gazabından kaçamadılar ve yüzlercesi öldürüldü. İnsanların savunması, kendileri gibi, güçlüydü. Sayıca olarak ve atletik olarakta hantal koca Ateş Devlerinden daha çeviktiler ve strateji kurabiliyorlardı. Böylece insanlar kazanabileceklerini düşündüler ama kazanan taraf, bir göz kırpmında diğer tarafa geçmişti.

İlk önce doğudan, gökyüzünden bir kükreme, ardından ise sıcak ateş. İnsanlar saniyeler içinde bir bir düştüler ve savaşın üstünlüğü Ymine geçti. Çoğu insan bu saldırıdan canlı çıkamadı, bir kaç yüz insandan başka. Onlarda sadece canlarını kurtarmak derdinde oldukları için geri çekilmiş ve beyaz bayrak kaldırmışardı. Bu Ateş Ejderhasının karşısında kimse duramıyordu. Hiç kimse onu deviremiyor ve onunla girdikleri savaştan canlı çıkamıyordu. Saniyeler içinde eriyip küle dönüyordu.

İnsanlar kaçışmaktaydı. Tam bir kaos ve patikaları süsleyen kan, bazende insan vücudu parçaları. İnsanlar, Ereusun kalesinin önüne gelip kapılara dayandılar. Ama Ereus bile ne yapacağını şaşırmış ve şaşkınlık içinde yarattığı varlıkların ölümünü izliyordu. Kalesinin pencersinden dizleri üzerine çökmüş, yalvaran insanları görebiliyordu. Ufuktan gelen o kıyameti de biliyordu. Bir şey yapması gerekiyordu. O sudan gelendi. O Kudretli idi.  Aniden kalesinin sallandığını hisseti ve Ateş Ejderhasının burada olduğunu anladı.

Ejderha, insanların içinden geçiyor, aman vermeden Yminin emri üzerine hepsini alevler içinde yakıp cehhenemi adeta yaşatıyordu. Sıra Ereusun kalesinede geldi ve duvarları alev aldı. Bahçesi, Mahzeni ve daha bir çok yeri ateşler içindeydi.

O sırada Ereus, sonsuzluğa dökülen şelalenin yanı başında, ayakları yerden kesik bir vaziyyete durmakta idi. Sonra bir parlama oldu, gözleri kamaştıran bir parlama ve buz kristalleri oluştu, rüzgar ile dans ettiler, birleştiler. Uzun bir şekil oluşturdular. Buz kristallerinden, insanın içini donduran bir kılıç. Ardından Ereus korkunç bir sesle, etrafındaki düşmanları ve yarattığı insan ırkı için konuştu:

“Elimdeki, ölümlü veya ölümsüz, canlı veya diri, düşmanım veya dostum farketmeksizin, beni çağırır. Kalbine sapladığım an. BENİM OLUR! Bunun ismi, TANRININ ÖFKESİDİR!” dedi, ve etraftaki herkes hem hayrete düşmüş hem de şüpheli gözlerle ona bakmaktaydı. Bir patlama sesi duyuldu ve kalenin duvalarının tuğlalarını parçalayarak gelen Ateş Ejderhası hedefe girdi. Var gücü ile hızlı uçuyordu. Hazırdı ateşini çığırmaya fakat bu sefer işler onun lehine değildi.

Kızgın alevi, gökdeki buz ile bulutşu, müthiş bir beyazlık etrafı sardı ve herkesi afallatı, Ateş Ejderhasını bile. Sonra ejderha yerlerde sürüklendi, etrafını darma dağın ederek süründü ve ağaçların dibine geldi. Can çekişti. Başının üzerindeki soğuğu hisseti ve ölümü tatma anı geldi. Ymin çıkıp gelene kadar.

Ymin geldi ama yalnız değildi. Yüzlerce, binlerce hatta yüzbinlerce yarattığı Ateş Devleriyle dehşete düşürücü orudusu ile gelmişti. O anda kılıç, Ereus tarafından ejderhaya saplandı ve ejderha dondu. Gözlerinin rengi değişip, teni buz tuttu. Beyaz gözleri ile ve dondurucu nefesi ile yeniden geri gelmişti. Ve artık daha güçlüydü, Ymin’nin ordusu ile savaşmak için.

Geride kalan insanlarda gelip çattı. Ereus buzdan olan kılıcı Yere doğru sapladı, soğuk insanları ele geçirdi ve onları hiç olmadıkları “Buzdan Askerlere” çevirdi. Yminin ordusu, hiç bir şeyi umursamaz tavırda olan yaratıcılarının emri ile hücuma geçtiler ve olanlar oldu.

Bu seferki müharebenin şiddeti adayı parçaladı. Yangınlar, patlamalar ve kanlar adaya kendini yansıttı ve ada daha fazla dayanamadı. Dondurucu soğuk, sıcak ateş ile buluştukta ise adada bir yarık açıldı. Tam merkezden. Buz tutmuş toprak, parçalandı, parçacıkları  karanlık boşluğa dağıldı. Karanlığı: Canları alınmış ateş devleri ve buz insanlar süsledi. Sonra kudretli Buz Ejderhasından bir darbe daha geldi ve binlerce Ateş devini tek nefeste işini bitirdi. Aşağıdakiler ise tekrar tekrar çarpıştırdılar kılıçlarını havada.

   Ymin kaybediyor, orduları ejderhanın karşısında duramıyor, dağılıyorlardı. Ymin artık bu saaten sonra gücünün büyük bir kısmını heba ettiğini anladı. Yok oluşa yakındı. Ve sona kalan gücünü kullandı.

   Boşluğa yayılmış yıldızları kullandı, düzensiz olan yıldızlara düzen getirdi. Ateşi ile onları bir araya yığdı. “Yeni Dünyayı” yarattı. Bu şekilsiz şemalsiz, sadece engebeli kayalardan oluşan, karanlıktan ve lav nehirlerinden ibaret bir dünya. kötülüğünün vücut bulmuş halini. Zamanı geldiğinde ise kendisini tüketti. Gücünün tamamı tükendiğinde ise artık bir Ateş Ejderhasıydı. Kendi ruhu ile özdeştirdiği ve kalbini kendisinin ki ile bir araya getirmiş, gücünün tükendiği ve tavan yaptığı andı bu. Ereus ile yarım kaldığı savaşı bitirme vakti.

Yazan- Orhan

fantastik hikaye, fantast,ik h,kaye okuma, hikaye, hikaye okuma, korkunç hikaye, hikayeler oku, yaratılış,kainat, dev, ateş devlaeri, devler,

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu