Dünya Klasikleri

Modern Klasiklerden; “Yumurta”

Dünya Klasikleri

Annemle babam her zamanki gibi Pickleville’de de canla başla çalıştılar. İlkin, lokantanın lokantaya benzemesi için ortalığın hale yola koyulması gerekiyordu. Bu iş bir ayımızı aldı. Babam sebze kutularını yerleştirdiği bir raf yaptı. Üstüne iri kırmızı harflerle kendi adını yazdığı bir tabela hazırladı. Adının altında da, pek fazla uyulmasa da, keskin bir buyruk okunuyordu: “BURADA YİYİN.” Bir cam kutu alındı, içine purolar ve tütün dolduruldu. Annem yerleri ve duvarları fırçayla ovalayıp yıkadı. Ben kasabadaki okula gidiyordum; çiftlikten de, boynu bükük, canından bezmiş civcivlerden de uzak olmaktan memnundum. Ama yine de keyfimin pek yerinde olduğu söylenemezdi. Akşamları okuldan çıkıp Turner’s Pike yolundan eve kadar yürürken, okul bahçesinde oyun oynarlarken izlediğim çocuklar geçiyordu aklımdan. Hoplayıp zıplayarak şarkılar söyleyen o küçük kızlara öykünüp, buz tutmuş yolda tek bacak üstünde zıplaya zıplaya gidiyordum. Giderken de, “Leylek leylek lekirdek, iki dirhem bir çekirdek” diye bir tekerleme tutturmuştum cırtlak sesimle. Sonra durmuş ve kuşkulu kuşkulu çevreme bakmıştım. Bu kadar neşeli görünmekten korkuyordum. Benim gibi her gün ölümün kol gezdiği bir tavuk çiftliğinde yetişmiş birinin yapmaması gereken bir şey yapıyormuşum gibi gelmiş olmalıydı bana.

Annem lokantanın geceleri de açık kalması gerektiğine karar vermişti. Akşam saat onda bizim kapının önünden kuzeye giden bir yolcu treni geçer, onu bir süre sonra yerel bir yük treni izlerdi. Yük treninin mürettebatı Pickleville’de makas değiştirir, işleri bitince de bizim lokantaya gelir, sıcak bir kahve içip bir şeyler atıştırırlardı. Bazen içlerinden biri sahanda yumurta söylerdi. Sabaha karşı dörtte kuzey yönünden geri döner, bir kez daha bize uğrarlardı. Küçük çaplı bir iş gelişmeye başlamıştı. Annem geceleri uyur, gündüzleri lokantaya bakar, babam uyurken müşterilerimize yemek hazırlardı. Sonra babam gece annemin yattığı yatakta uyur, ben de Bidwell kasabasındaki okuluma giderdim. Uzun gecelerde, annemle ben uyurken, babam et pişirir, müşterilerimizin öğle yemeği sepetlerine atacakları sandviçler hazırlardı. Sonra hayatta yükselip yukarılara tırmanma fikri girdi kafasına. Amerikan ruhu onu ele geçirdi. Onu da hırs bastı.

Babam, yapacak pek bir işin olmadığı uzun gecelerde düşünmeye vakit buluyordu. Külahını önüne koyup düşünüyordu. Bir zamanlar çevresine neşe saçan biri olmadığı için başarısız bir adam olduğuna, bundan böyle hayata neşeyle bakmaya karar vermişti. Sabah erkenden yukarı çıkar, annemin yanına yatardı. Annem uyanır ve konuşmaya başlarlardı. Yattığım köşeden onlara kulak verirdim.

Lokantamıza yemek yemeye gelenleri eğlendirmeleri gerektiği fikrini babam ortaya atmıştı. Şimdi tam olarak ne dediğini anımsamıyorum, ama belli belirsiz de olsa bir tür şovmenlik yapmaya kalkışacağı izlenimi uyanmıştı bende. Bidwell kasabasından insanlar, özellikle de gençler pek ender de olsa bizim oraya geldiklerinde, keyifli, eğlenceli sohbetler başlatılacaktı. Babamın söylediklerinden, bir çeşit şen meyhaneciliğe soyunacağını çıkarmıştım. Yanılmıyorsam, annemin bu konuda daha en baştan kuşkuları vardı, ama babamın cesaretini kıracak hiçbir şey dememişti. Bidwell kasabasının genç insanlarının yüreğinde annemle kendisine karşı bir tutkunluğun boy atacağını düşünen sanırım babamdı. Akşam oldu mu, şen şakrak insanlar şarkılar söyleyerek Turner’s Pike yoluna düşeceklerdi. Hep birlikte neşe içinde kahkahalar atarak bizim oraya doluşacaklardı. Ortalık bayram yerine dönecekti. Babamın bütün bunlardan bu kadar ayrıntılı biçimde söz ettiği izlenimini uyandırmak istemem. Daha önce de dediğim gibi babam pek konuşkan biri değildi. “Gidecekleri bir yer olsun istiyorlar. Demedi demeyin, gidecekleri bir yer olsun istiyorlar,” deyip duruyordu. Hepsi bu kadar. Boşlukları benim hayal gücüm doldurdu.

Evde iki üç hafta babamın bu düşüncesinin rüzgârı esti. Pek fazla konuşmuyorduk, ama günlük hayatımızda somurtmaların yerini gülücüklerin alması için elimizden geleni yapıyorduk. Annemin müşterilere gülümseyip durması bana da bulaşıyor, ben de kedimize gülümsüyordum. Babam ise insanları hoşnut kılıp eğlendirmeye iyiden iyiye kaptırmıştı kendini. Hiç kuşku yok ki, yüreğinin gizli bir yerinde şovmenlik ruhu geziniyordu. Geceleri servis yaptığı demiryolculara cephanesini pek fazla harcamıyor, neler yapabileceğini Bidwell’den gelecek genç bir adam ya da kadına saklıyordu sanki. Lokantanın tezgâhında içi her zaman yumurta dolu bir tel sepet dururdu; babamın aklına eğlenceli biri olma fikri geldiğinde bu tel sepet gözünün önündeydi herhalde. O fikrin kafasında doğmasıyla yumurtalar arasında bir bağlantı olmalıydı. Nitekim, onun hayattaki bu yeni dürtüsünü bir yumurta mahvedecekti. Bir gece geç saatlerde babamın gırtlağından yükselen öfkeli bir böğürtüyle uyandım. Annemle ben yataklarımızda dikiliverdik. Annem, titreyen elleriyle, başucundaki sehpanın üstündeki lambayı yaktı. Alt katta lokantamızın ön kapısı küt diye çarptı; az sonra da babam paldır küldür merdivenlerden yukarı çıktı. Elinde bir yumurta vardı ve eli sanki üşüyormuş gibi titriyordu. Gözlerinde çılgınca bir pırıltı dolaşıyordu. Durmuş bize bakarken, elindeki yumurtayı ya anneme ya da bana fırlatacağından kuşkum kalmamıştı. Ama biraz sonra yumurtayı usulca sehpanın üstündeki lambanın yanına bıraktı, annemin yatağının yanı başında diz çöktü ve çocuk gibi ağlamaya başladı; onun ne kadar üzgün olduğunu görünce ben de hüngürdedim. İkimiz birden üst kattaki küçücük odayı inletiyorduk. Belki saçma, ama ortaya çıkan manzaradan aklımda tek kalan, annemin babamın tepesindeki keli eliyle sürekli okşayışı. Annemin ona dediğini ve aşağıda neler olup bittiğini anlatmaya nasıl razı ettiğini unutmuşum. Babamın neler anlattığı da çıkmış aklımdan. Yalnızca ne kadar üzüldüğüm ve ürktüğüm, bir de yatağın yanı başına diz çökmüş babamın lambanın ışığında pırıl pırıl parlayan keli kalmış aklımda.

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu