Dünya KlasikleriKorku Hikayeleri

Güzel Bir Hikaye; “Savaş”

Bir Gerilim Hikayesi

II

Bir başka gün, sıcak ve boğucu. Bir açıklığın ortasında, müştemilatı ve meyve bahçesiyle terk edilmiş büyük bir çiftlik evi görünüyordu. Keskin bakışlı, kara gözlü genç adam demir kırı atının sırtında, karabinası eyer kaşına asılı, ağaçlığın içinden çıktı. Eve yaklaşırken derin bir oh çekti. Belli ki, bir süre önce burada bir çarpışma meydana gelmişti. Ortalık paslanıp yeşile çalmış şarjörlerden, fişek kovanlarından geçilmiyordu; toprak ıslakken atların toynakları altında ezilmişti. Mutfağın baktığı bahçenin hemen yakınında işaretlenip numaralanmış mezarlar vardı. Mutfak kapısının oradaki meşe ağacına, giysileri delik deşik, lime lime olmuş iki adam asılıydı. Pörsüyüp çürümüş yüzleri insan yüzü olmaktan çıkmıştı. Genç adam, altlarından geçerken bir homurtu çıkaran demir kırı atını okşayıp yatıştırdıktan sonra uzakça bir yere bağladı.

Eve girince içerisinin harabeye dönmüş olduğunu gördü. Boş kovanlara basarak oda oda dolaştı, pencerelerden dışarıyı kolladı. Askerler burada kamp kurmuşlar, yatıp kalkmışlardı; odalardan birinde yerlerde kan izlerine rastladı, anlaşılan yaralıları buraya yatırmışlardı.

Yeniden dışarıya çıktı, atı ağılın arka tarafına götürdü, sonra da meyve bahçesini dolaştı. Bir düzine kadar ağaç olgun elmalarla yüklüydü. Genç adam bir yandan yerken bir yandan da elmaları ceplerine doldurdu. Sonra aklına başka bir şey geldi, güneşe bakarak ordugâha ne zaman döneceğini hesaplamaya çalıştı. Gömleğini çıkardı, gömleğin kollarını bağlayarak bir torba yaptı. Elmaları torbaya doldurdu.

Tam atına binecekken hayvan birden kulaklarını dikti. Genç adam da kulak verdi ve toynakların yumuşak topraktaki belli belirsiz patırtılarını işitti. Sürünerek ağılın köşesine kadar gitti ve oradan kafasını uzatıp baktı.
Açıklığın karşı tarafından on iki atlı biraz aralıklı olarak geliyordu, genç adamla aralarında yüz metre var yoktu. Eve doğru at sürüyorlardı. Bazılarının at sırtında, bazılarının attan inmiş olması ise orada uzun süre kalmayacaklarını gösteriyordu. Aralarında bir konuyu tartışıyor gibiydiler, genç adam yabancı istilacının tiksinç dilinde heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuştuklarını duyabiliyordu. Bir süre bekledi, ama bir karara varamamış gibiydiler. Karabinasını kılıfına soktu, atına bindi, elma dolu gömleğini eyer kaşında dengelemeye çalışarak sabırsızca bekledi.

Ayak seslerinin yaklaştığını duyunca demir kırı atını olanca gücüyle öyle bir mahmuzladı ki, hayvan ileri atılırken şaşkın bir inilti çıkardı. Genç adam ağılın köşesinde davetsiz misafiri gördü:

Üniforma giydirilmiş on dokuzyirmi yaşlarında gencecik bir oğlan ezilmemek için geri sıçradı. Tam o anda demir kırı at birden döndü ve genç adam göz ucuyla harekete geçen askerleri gördü. Bazıları atlarından atlamışlar, tüfeklerini doğrultuyorlardı. Mutfak kapısının ve gölgede sallanan kurumuş cesetlerin önünden geçti; düşmanları da koşarak evin önünden dolanmak zorunda kaldılar. Bir tüfek patladı, sonra bir daha, ama genç adam atının üstüne eğilmiş, bir eliyle elma dolu gömleğe, bir eliyle de dizginlere yapışmış, rüzgâr gibi gidiyordu.

Çitin yüksekliği bir metreden fazlaydı, ama atını tanıyordu, mermiler sağından solundan geçerken çitin üstünden olanca hızıyla atladı. Ağaçlık alana bin metre kadar kalmıştı ve demir kırı at dörtnala gidiyordu. Artık askerler hep birlikte ateş ediyorlardı. Tüfeklerini o kadar hızlı doldurup ateşliyorlardı ki, genç adam tek tek silah sesleri duymuyordu artık. Kasketini delip geçen bir merminin farkına varmadıysa da, eyer kayışına asılı elmalara saplanan mermiyi çok iyi fark etti. Alçaktan gelen üçüncü bir mermi acayip bir böcek gibi vızlayıp vınlayarak atının ayakları arasındaki bir taştan sekince, ürkerek hızla eğildi, atın üstüne iyice kapandı.

Fişek hazneleri boşaldıkça silah sesleri seyreldi, sonra birden kesildi. Genç adamın yüreği serinlemişti. O afallatıcı yaylım ateşinden yarasız beresiz kurtulmuştu. Dönüp arkasına baktı. Evet, mermi haznelerini boşaltmışlardı. Bazıları tüfeklerini yeniden dolduruyorlardı. Bazıları da evin arkasındaki atlarına koşuyorlardı.

Genç adam bakadursun, ikisi atlarına atlamış, evin köşesinden fırlamış, doludizgin geliyordu bile. Aynı anda, o aklından çıkmayan kızıl sakallı askerin diz çöküp tüfeğini doğrulttuğunu, uzak atış için soğukkanlılıkla beklediğini gördü. Genç adam atını mahmuzlayıp iyice üstüne yattı; kaçarken kızıl sakallıyı şaşırtmak için durmadan yön değiştiriyordu. Ve silah sesi bir türlü gelmiyordu. Atın her ileri atılışında ağaçlık alan biraz daha yakınlaşıyordu. Epi topu iki yüz metre kalmış, silah sesi hâlâ duyulmamıştı.

Sonra birden duydu silah sesini ve duyduğu son şey oldu; eyerden hızla boylu boyunca aşağı kayıp yere çarptığında çoktan ölmüştü. Evin oradan onu seyreden askerler düştüğünü, gövdesinin yere çarpıp havalandığını, kırmızı yanaklı elmaların dökülüp çevresine saçıldığını gördüler. Nereden çıktığını anlamadıkları elmaların dökülüp saçılmasına kahkahalarla güldüler ve kızıl sakallı askerin nişancılığına alkış tuttular

Yazar – Jack London

 

Önceki sayfa 1 2

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu