Dini HikayelerMurat Canpolat

Dini Hikaye; “Tevafuklar” 23. Bölüm

Dini Hikaye

8- İçinde bulunduğumuz bu son zamana kadar şerefli olmanın nişanesi sayılan tesettür, fıtratından uzaklaşmış insanlar için hiç de öyle bir anlama sahip değil. Oysa toplumların tarihine nüfuz edebildiğimiz ölçüde gördüğümüz o ki, normal olan, genel-geçer olan, aslî olan tesettürdür. Hatta tesettür kimi milletlerde şeref derecesini belirleyen nişane sayılmıştır. Buna mukabil çıplaklık aşağılık alameti, aşağılanma sebebi olarak görülmüş ve tarih boyu neredeyse tüm milletler tarafından kınanmış, ayıplanmıştır.

Kızı:

‘Tamam, anne anladım. Bundan sonra tesettürüme daha da dikkat edeceğim’

Anneyle, kızın konuşması burada son bulmuştu. Onların konuşmasını ister istemez duymuş, nefsiyle mücadelesi bir anda son bulmuş, içi ferahlamıştı. Birkaç adım atıp gidecekti ki geri döndü. Anne ile kızın yanına gelerek aralarındaki konuşmayı ister istemez duyduğunu ve çok etkilendiğini söyledi. Kapanmak istediğini ve yardımcı olup olamayacaklarını sordu. Bu soru üzerine ismi Emine olan Anne:

‘Kızım, senin adına çok sevindim. Kızıma yıllarca söylediğim halde tam olarak tesettüre giremedi. Sen ise bizi bir kere dinleme ile kapanmaya karar verdin. O yüzden ne mutlu sana’ dedi sevincini belli edercesine.

Hülya, kızın annesine ona kızmamasını söyleyerek başından geçen her şeyi anlattı. Anlatılanları dinleyen kızın annesi:

‘Kızım, beni de annen olarak görebilirsin. Bizim evimiz hastanenin hemen karşısında. Başın sıkıştığında bize gel. Hem dertleşiriz hem de sana Kur’an-ı Kerim öğretirim’

‘Teşekkür ederim Emine anne. Bende isterim Kur’an öğrenmeyi, ama ilk önce kapanıp namaz kılmayı öğrenmeliyim’ dedi islamı bir an evvel öğrenip yaşamak için.

‘Kızım, mademki kapanmaya kararlısın. Öyleyse bizimle gel’

Emine Hanım, yerinden kalkarak kızıyla beraber evlerine gittiler. Bu ev mütevazı bir evdi. Oturma odasındaki koltuklar çok sadeydi. Salon Osmanlı usulü döşenmişti. Mutfakta ise küçük bir buzdolabı vardı. Yiyecek içeceklerini koyacak tabak ve çanakları çok azdı. Kısacası orta halli bir yaşantıları vardı.

Emine Hanım, sofrayı kurup hep beraber yemek yedikten sonra kalktılar. Salona geçip oturdular. Emine Hanım’ın kızı Zeliha, onlardan izin isteyip ders çalışmak için odasına geçti. O odasına geçince Emine Hanım konuşmaya başladı.

‘Kızım, sana ilk önce namazdan bahsedeyim. Namaz hakkında Ruhul’Beyan cilt 1 Sahife 18 de şöyle buyrulmaktadır.  Namaz ibadetin ilkidir. İslam da on ibadet vardır. Namaz, Zekât, Oruç, Hac, Kur’an-ı Kerim okumak, Allah Teâlâ’yı zikretmek, Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetine tabii olmak, Helalden çalışmak, Müslümanların ve arkadaşların hakkına riayet etmek, Emri bil Maruf ve nehyi anil-münker (İyiliği emredip kötülüklerden korumak)’

‘Ne güzel anlatıyorsun Emine anne. Biraz daha anlatır mısın?’

‘Bütün hakiki dinler, insanlara namaz kılmayı emretmişlerdir. Âdem aleyhisselamdan beri insanlık namaz kılmakla memurdur. Sabah namazını ilk önce kılan Âdem aleyhisselamdır. Öğle namazını ilk önce kılan İbrahim aleyhisselamdır. İkindi namazını ilk önce kılan Yunus aleyhisselamdır. Akşam namazını ilk önce kılan İsa aleyhisselamdır. Yatsı namazını ilk önce kılan Musa aleyhisselamdır. Vitir namazını ilk önce kılan Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleridir’

Ders çalışmasını bitirip gelen Zeliha söze karışarak:

‘Anne, beş vakit namaz ne zaman farz oldu?’ dedi namazın ne zaman farz kılındığını öğrenmek istercesine.

‘Zeliha kızım, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Peygamberliğinden itibaren namaz kılmakla mükellefti. Efendimiz (s.a.v.), önceleri iki vakit namaz kılıyordu. Biri güneş doğmadan önce sabah namazı vaktinde iki rekât; diğeri, güneş battıktan sonra akşam namazı vaktinde iki rekât olmak üzere iki vakitte namaz kılıyordu. Sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz oldu. Hicretten, on sekiz ay evvel, Receb-i Şerifin yirmi yedinci gecesinde Efendimiz Hazretleri (s.a.v.) hazretleri miraca çıktı. Miraç gecesinde beş vakit namaz farz oldu.

Hülya, namaz hakkında söylenenleri duydukça heyecanlanıyor, daha fazla bilgi öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Bu maksatla Emine Hanıma, namaz hakkında ayeti kerimelerin var olup olmadığını sordu. Emine Hanım, evet var, diyerek:

‘Namazın zikredildiği bazı ayet-i kerimeler şöyle’

1- Onlar ki gaybe iman edip namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah Teâlâ yolunda infak ederler (Bakara Suresi 3. Ayet)

2- Siz namazı hakkiyle kılmaya bakın ve zekâtı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allahu Teâlâ katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allahu Teâlâ bütün yaptıklarınızı görmektedir. (Bakara Suresi 110. Ayet)

3- Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allahu Teâlâ sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi 153. Ayet)

4- İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekâtı verenlerin Rableri (c.c.) katında elbette mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar. (Bakara Suresi 277. Ayet)

5- Ve hem namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere (s.a.v.) itaat edin ki rahmete eresiniz. (Nur Suresi 56. Ayet)

‘Kızım, bunlar namaz hakkındaki birkaç ayeti kerime’

Zeliha, namazlarını tam olarak kılamadığı için utana sıkıla:

‘Anne, namaz kılmayanlar ne olacak.

‘Zeliham, bunu sorman çok iyi oldu. Namaz kılmayanlar için hem bu dünyada hem de ahirette cezaları vardır’

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu