Bilim Kurgu HikayeleriDehşet ÖyküleriSizden Gelenler

Hikaye Oku; “21 PSYCHE”

Hikaye Oku

Özel bir jetle Seattle’daki Planetary Resources Asteroit Madenciliği Şirketinin inşa ettiği mekik istasyonuna ulaştık. Neredeyse bir asırdan fazladır uzay madenciliği üzerine yatırımlar yapan bu şirkete de tıpkı diğer büyük şirketler gibi devlet tarafından el konulmuştu. Yolculuk boyunca profesör operasyonun tüm detaylarını bana anlattı. Zaten operasyonla ilgili her ayrıntı, bilinçaltı bilgi transferi vasıtasıyla zihnime aktarılmıştı. Asteroite gidecek ve uzay haydutluğu yaparak 200 bin ton altını çalıp dünyaya getirecektim. Korkmuyordum. Aksine böyle bir şansın elime geçmiş olmasından dolayı çok mutluydum.

Çıkış kapısına gelene kadar sayısız koridordan geçtik. Hemen hemen her koridorun giriş ve çıkışlarında ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan askerler vardı. Profesör Adams kapıya kadar bana eşlik etti. Kapıya vardığımızda mekiğin kalkmasına yaklaşık yirmi dakika kalmıştı. Bu adrenalini ne kadar özlediğimi fark ettim. Daha önce defalarca uzaya çıkmış bir astronot olarak hala ilk günkü heyecanı hissediyordum.

Profesör elindeki astronot başlığını bana uzatarak

“- Ülkenin geleceği senin elinde Michael.” dedi.

Enzo’nun gözlerinde tanıdık bir pırıltı aradım ama boşuna çabaladığımı anlayarak gülümsedim.

– “Merak etmeyin Profesör Adams. Elimden geleni yapacağım.” diyerek başlığı aldım ve güneşin altında pırıl pırıl parlayan mekiğe doğru yürüdüm. Pilot kabinindeki yerimi aldım. Telsiz bağlantılarını kontrol ettim. Tüm uçuş prosedürlerini yerine getirdikten sonra kalkışa hazır olduğumu bildirdim. Yaklaşık iki dakika içinde kalkışın başlayacağını ifade ettiler. Başlığımı alıp kafama götürürken içinden bir şey düştü. Eğilip baktığımda ellerindeki biraları gülümseyerek havaya kaldıran beyaz şapkalı iki adamın bana baktığını gördüm. Uzanıp fotoğrafı aldım ve görebileceğim bir noktaya yerleştirmek üzereyken arkasında bir şeyler yazılı olduğunu fark ettim. Fotoğrafın arkasını çevirdim. Tanıdık bir el yazısıyla “İYİ ŞANSLAR FAUSTO! KARDEŞİN ENZO” yazıyordu. Bu yazıyı Profesör Adams bana bir jest olarak mı yazmıştı yoksa gerçekten Enzo’mu yazmıştı bunu asla öğrenemeyecektim. Gerçi artık hiçbir önemi de yoktu. Fotoğrafı tam karşımdaki düğmelerden birinin altına sıkıştırdım ve gülümseyerek fısıldadım;

– Sana da iyi şanslar kardeşim. Görüşmemek üzere!

– Hazır mısın Michael?

Merkezden kulaklığıma gelen sesle toparlandım ve – “Hazırım!” dedim.

10,9,8,7,6,5,4,3,2,1….

Motorlar büyük bir gürültüyle çalıştı. Yaklaşık sekiz buçuk dakika sonra atmosferden çıktım. Karanlık boşluk önümde dipsiz bir kuyu gibi uzanıyordu. Kemerimi çözdüm ve pencereden mavi gezegene son kez baktım. Bundan önce defalarca uzaya çıkmış olsam da durum bu sefer farklıydı. Geri dönmeyecektim. Sayısız savaşlara, doğal afetlere, ekonomik krizlere, açlığa, sefalete ve trajediye ev sahipliği yapmış olan mavi küre buradan bakınca oldukça masum görünüyordu. Zaten masum değil miydi? Biz insanlar, tabiatın defolarıydık. Ellerimizdekilerle yetinmeyi bilmedik. Hep daha fazlasını istedik, bu uğurda savaştık, kan döktük, neredeyse tabiatı yok ettik. Dünyadakiler yetmediği için uzayı talan etmeye başladık. Tabiata rağmen değil, tabiatla beraber yaşanması gerektiğini bir türlü öğrenemedik.

Mekiğin rotası otomatik pilota yüklenmişti. Asteroite ulaşmam yaklaşık iki saat kadar sürecekti. Önce asteroite inecek ardından kazıcıları çalıştırıp kargo bölümüne yüklediğim altınlarla yörüngedeki uzay istasyonuna dönecektim. Kargo bölümünü orada bırakacak, uzay istasyonundaki diğer boş kargo bölümünü mekiğe kilitleyip tekrar asteroite inecektim. O kargoyu da doldurduktan sonra tekrar uzay istasyonuna dönüp gelecek ikinci mekiği bekleyecektim. İkinci mekik gelince yüzer bin ton altınla dolu kargo bölümlerini mekiklere kilitleyerek dünyaya dönecektik. Ancak Fausto’nun başka planları vardı.

Otomatik pilotu devre dışı bıraktım. Mekiğin rotasını uzay istasyonuna çevirdim. Saatte 30 bin kilometre hızla istasyona doğru yol almaya başladım. Mekiğin bu olağan dışı hareketi karşısında merkezden neler olduğuna dair sorular gelmeye başladı. Telsiz bağlantısını kestim. Bu hızla yaklaşık on dakika içerisinde istasyona ulaşacaktım. Çantamda getirdiğim Yankee şapkamı giydim. Çantanın gizli gözüne son anda yerleştirmeyi başardığım biramı aldım ve pencereden karanlık uzayı seyretmeye başladım. Gözlerim William’ı arıyordu. Sanki aniden pencerede belirecek ve “Sana bir daha o gezegeni terk etme demedim mi?” diye sitem edecekti. Birden fotoğraf aklıma geldi. Fotoğrafı elime aldım ve bir an için o güne geri döndüm. Ne harika bir gündü. Yankee’ler şampiyon olmuştu. Enzo’yla sabaha kadar kutlamıştık.

Çarpışmayla ilgili uyarılar gelmeye başladı. Ancak bütün otomatik önlemleri devre dışı bırakmıştım. Uzay istasyonu iki yıldır boştu ve son misafirini ağırlamak üzereydi. Işıklar yanıp sönmeye alarm sesleri deli gibi çalmaya ve giderek seslerini yükseltmeye başladılar. Bütün bu kargaşanın arasında Fausto konuşmaya başladı;

– Seni tanımak güzeldi Michael. Sen cesur bir adamsın.

– Sen de tam bir çılgınsın Fausto diye gülerek karşılık verdi Michael.

Yazar – Ufuk BAYSAL

Önceki sayfa 1 2 3 4

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu