MasallarSizden Gelenler

Ay’daki Ejderha

Ay’daki Ejderha

Bundan çok zaman önce havası çok soğuk bir dağın eteklerinde yaşayan bir baba ve bir oğlu varmış. Bu baba ve oğul geçimlerini avcılık yaparak sağlıyorlarmış. Ama o yıl hava çok soğuk olduğu için ve kış ayları olduğu için ormanlarda dağlarda neredeyse hayvan kalmamış. Zaten fakir olan bu baba ve oğul açlıktan neredeyse öleceklermiş. Açlıktan ilk ölen delikanlının babası olmuş. Yaşlı adam daha fazla açlığa dayanamamış. Delikanlının adı Alka imiş. Alka çok üzülmüş. Babasını gömerek otağına gelmiş. Dünyası başına yıkılmış. Çünkü babası olmasa avcılık yapamazmış. Babasından hiçbir şey öğrenmemiş. Zaten ortada hayvan da yokmuş ki nasıl avcılık yapabilecekmiş? Alka güçlü kuvvetli bir gençmiş. Kendi kendine “Burada böyle durursam öleceğim! Buralardan gidip karnımı doyurabileceğim bir iş bulmam lazım” demiş. Eline kılıcını almış ve en kalın giysilerini giyip yola çıkmış. Gide gide bir ormana varmış. Hava kararmış ve çok da soğukmuş. Ormandaki sık ağaçlar Ay’ın dünyaya yaydığı ışıkları engelliyormuş. Karanlıkta zorla yol alan Alka bir ışık görmüş. Işığa doğru yaklaşınca buranın küçük bir çadır olduğunu görmüş. Dışarıda ateş yanıyormuş. Ateşin başında saçı sakalı birbirine karışmış yaşlı bir adam oturuyormuş. Hemen gelip selam vermiş. Yaşlı adam selamını alıp ısınmasını söylemiş.Karnını doyurmuş ve susuzluğunu da gidermiş.Karnı doyan ve ısınan Alka yaşlı adama teşekkür etmiş.Yaşlı adam sormuş:
– Adın ne delikanlı buraya neden geldin? Burayı kimseler gelmez!
– Adım Alka baba! Yolumu kaybettim kendimi burada buldum. Senin adın ne baba?
– Benim adım Yoleri hadi çadıra girelim, demiş. Çadıra girmişler. Alka biraz korkmuş. Bu yaşlı adamın çizdiği garip resimler ve çizimler varmış. Üstelik bu adam da bir garipmiş. Aklını yitirmiş gibi bir hali varmış. Saçı sakalı uzunmuş ama iyi giyimliymiş. Uyumaya hazırlanırken Yoleri dua edip değişik hareketler yapmaya başlamış. Alka Yoleri’ye sormuş:
-Kam mısın sen?
-Eskiden öyleydi. Hadi şimdi uyuyup dinlenmene bak, demiş. Aslında Yoleri önceden kammış (eski Türklerde din adamı) ama sonradan bir büyücü olup çıkıvermiş.
Sabah olunca hava yine soğuk ve ayazmış. Yemek yiyip ısınan Yoleri ve Alka söyleşiye başlamışlar. Yoleri:
– Delikanlı buraya hiç insan gelmez. Senin burada işin ne? Buraya neden geldin?
– Yoleri baba, demiş Alka. Ben babamla şu karşı dağın eteğinde yaşıyordum. Yoleri arkasını dönüp dağa bakmış ve “Şu dağ mı?” demiş. Alka:
– Evet kuzeye doğru geldiğim için dağ güneyde kaldı.
– Ha demek Abra dağından geldin.
Evet, babam avcıydı. Kış ayları geldiği için ortalıkta hayvan kalmadı. Aç kaldığımız için zavallı yaşlı babam dayanamayarak öldü. Bende avlanmayı bilmem. Belki karnımı doyurabileceğim bir iş bulurum diye yola çıktım, demiş. Yoleri:
– Eee?
– İşte sonra bu ormana geldim ve senin çadırını gördüm işte buradayım, demiş.
Yoleri:
– Delikanlı bende sana iş bulamam ne yazık ki, demiş. Alka çok üzülmüş. Başını öne eğmiş. Yoleri gencin üzüldüğünü görünce gülümseyerek:
– Sana iş bulamam ama seni zengin edebilirim, demiş. Tabii yardım edersen, demiş. Alka:
– Tamam da nasıl bir yardım bu? Demiş Alka. Yoleri:
– Sen sadece söz ver
– Ne sözü?
– Söz işte!
– Yoleri baba ne olduğunu söyle ki ona göre yardım edeyim.
– Ne olduğunu söylersem bana inanmazsın!
– Neden?
– Çünkü sana saçma gelebilir.
Sen söyle Yoleri baba yardım edeceğim şey neyse ona göre yardım ederim. Nasıl olsa işin sonunda zenginlik var, demiş. Yoleri söze başlamış:
– Bundan 300 yıl önce bir Çin hükümdarı halkının baskılarından kaçarak Ay’a gitmiş. Alka şaşkınlıkla:
– Ne, demiş. Yoleri:
– Sözümü kesme de dinle, demiş. “Bu hükümdar uçan atlarına binip yanına hazinelerini karısını ve birkaç askerini alıp Ay’a gitmiş. Ayrıca diğer uçan at arabasına da ejderha koymuş. Ay da bir kale kurdurup içine hazinelerini koymuş. Orada yaşamaya başlamışlar. Ejderhayı da o kalenin bekçisi yapmış. Şimdiye kadar yaşamaları imkansız,” diyerek sözünü, bitirmiş.
Alka:
Bende seni akıllı bir kişi sanmıştım, demiş. Yalnızlıktan delirmişsin, demiş ve devam etmiş “Bu saçmalıkları da nereden uydurdun böyle? Dua et ki ekmeğini yedim sana sığındım, sana daha kötü şeyler söylemek istemiyorum yaşlısın,” demiş. Yoleri:
– Beni dinle. Tam aradığım adamsın. Güçlü kuvvetlisin, demiş. Benimle birlikte Ay’ a gel. Hazineleri alıp geri dönelim, demiş. Alka Yoleri’ye inanmamış. İçinden “Bu adam deli” diyormuş. Sonra tekrar sormuş:
– Sen bunları kimden öğrendin? Yoksa kendin mi uydurdun? Demiş. Yoleri:
– Kendim uydurmadım. Benim karım Çinliydi. Onun ülkesinde bu olay anlatılıyormuş. O da bana anlattı. Aslında onunla beraber Ay’a gidecektim ama zavallı güzel karım yedi yıl önce öldü, demiş. Alka:
– Sen Ay’ a gittin mi, demiş. Yoleri:
– Evet gittim ve kaleyi de gördüm ama bir şey yapamadım. Kalenin yanına yaklaşamadım. Ejderhaya yakalanmak istemedim. Dünya’ya geri döndüm. Ay’a gitmek harikaydı ama oraya kadar gidip kaleye girememekte çok kötüydü, demiş. Alka yine soru sormaya başlamış:
– Ay’a gitmek imkânsız. Gittin diyelim, neyle ve nasıl gittin?
– Bende uçan atlarımla gittim.
– Bu saçmalık atlar uçamaz!
– Saçmalık falan değil doğru söylüyorum. Şimdi sen benimle geliyor musun, gelmiyor musun? Demiş Yoleri. Alka Yoleri’ye inanmamış, “Tamam geliyorum” deyip geçiştirmiş. Nasıl olsa böyle bir şeyin gerçekleşemeyeceğini biliyormuş. Yoleri, Alka “tamam” dedikten sonra çok sevinmiş ve heyecanlanmış. Yine söze başlamış:
– Hah işte, yaşa be! Ben hemen gidip atları hazırlayayım. Arabaları hazırlayayım. Yiyecek ve içecek de almak gerek demiş. Çadırdan hızla çıkıp atların yanına gitmiş. Alka’nın bu atlardan yeni haberi olmuş. Atlar çadırın biraz uzağındaymış. Yoleri atlara su ve yemlerini vermiş. At arabasının içine iki tane kalın kürk, bolca su ve yiyecek koymuş. Alka Yoleri’nin bu heyecanını ve çabasını gördükçe içinden gülüyormuş ve “Bu adam gerçekten deli” diyormuş. Yoleri Alka’ya:
– Hava karardığında yola çıkacağız, demiş.
Alka ve Yoleri hazırlanmaya başlamışlar. Alka yanına kılıcını almış. Ay’a gideceğine inanmıyormuş ama yine de hazırlık yapmış. Akşamı beklemeye başlamışlar. Yoleri heyecandan yerinde duramıyormuş. Sonunda akşam olmuş. Ay gökyüzünde tepsi gibi yuvarlakmış. Yoleri hemen at arabasını getirmiş. Alka’ya binmesini söylemiş ve kendisi de atların önüne gelip dua okumuş. Ateş yakıp davul çalarak garip dualar okumaya başlamış. Alka bu adamın kesinlikle deli olduğunu söylüyormuş içinden. Yoleri de at arabasına binmiş ve atlar birden havalanmaya başlamış. İşin başından beri Yoleri’ye inanmayan Alka’nın şaşkınlıktan ve korkudan dili tutulmuş. Çünkü yaşamında ilk defa uçuyormuş ve Ay’ın ışığında dünya yukarıdan korkunç görünüyormuş. Arabayı dört tane at çekiyormuş ve hepside kanatlıymış. Alka kendini toparlayarak Yoleri’ye sormuş:
– Bunu nasıl yaptın?
– Ben sana demiştim inanmamıştın!
Yoleri baba peki kaç gün sonra Ay’da oluruz?
– Bu benim ikinci Ay yolculuğum. İlk gittiğimde yedi gün sürmüştü. Sanırım yine yedi gün sürecek, demiş. Alka:
– Peki, orada insanlar var mı?
– Hayır, yok, varsa da ben görmedim, demiş Yoleri ve sonra yemek yiyip uyumaya başlamışlar. Üşüdükleri için üstlerine kürkleri örtüp uyumuşlar. Yolculuk yedi gün sürmüş ve sonunda Ay’a gelmişler. Arabadan inip atları bağlamışlar. Yoleri ikinci kez, Alka ise ilk kez Ay’a geliyormuş. Dünya buradan çok güzel görünüyormuş. Çevrede kimseler yokmuş. Ay’da dünya gibi taş ve topraktanmış. Sadece ağaçlar ve otlar yokmuş. Yoleri Alka’ya Beni takip et, demiş. Alka arkada Yoleri önde gidiyorlarmış. Sonunda kaleyi görmüşler. Bu garip bir kaleymiş. Tamamı gri renkli olan kalenin kapısı siyahmış.Görünürlerde ejderha yokmuş. Yoleri “Sanırım ejderha kalenin arkasında” demiş. Kaleye yaklaşmadan önce bir kayanın arkasına saklanıp biraz beklemişler. Sonra harekete geçip kale kapısısın önüne kadar gelmişler. Kapıyı açmaya çalışmışlar. İtmişler, çekmişler ama açamamışlar kapıyı. Kapının sağ alt tarafında üzerinde dört tane rakam yazan küçük bir kutu varmış. Yoleri’nin kapının bu rakamlarla açılacağını anlaması çok zaman almamış. Kutunun üzerindeki rakamlar 1, 2, 3 ve 4 müş. Bu kutunun üzerindeki rakamlar, kutunun dışına taşmış yumuşak nesnelerin üstünde yazıyormuş. Yoleri bu rakamların üstüne parmağıyla basmaya başlamış. Birden ne olduysa kapı açılmaya başlamış. Kapının ses çıkaracağını sanan Yoleri ve Alka ejderhanın uyanabileceğini sanarak korkmuşlar. Ama kapıdan çıt bile çıkmamış. İşin garip yanı, dünyada gördükleri kalelerin kapıları öne doğru açılırken, bu kalenin kapısı ikiye ayrılarak duvarın içine doğru giriyormuş. Şaşkınlıklarını bir yana bırakıp kaleye girmişler. Kaleye girdiklerinde karanlık olan kalenin içi birden aydınlanmış. Korkup bir sütunun arkasına saklanmışlar. Biraz bekledikten sonra kalede başkalarının olmadığını anlayınca, saklandıkları yerden çıkıp kaleyi gezmeye başlamışlar. Kalenin duvarlarında asılı tablolarda çizilen nesneler dünyada hiç görmedikleri şeylermiş. Tablolarda uçan nesneler, kuş şeklinde uçan nesneler, gezegenler, Ay ve Güneş varmış. Bakırsokum’un (eski Türklerde Mars gezegeninin adı) bile resmi varmış. Bunlara şaşkınlıkla baktıktan sonra nihayet hazine odasını bulmuşlar. Hazineleri görünce gözlerine inanamamışlar. Alka hemen kalenin içinde bir el arabası bulup altınları, elmasları, incileri arabaya doldurmuş. Yanlarında bir de dünya da hiç görmedikleri boru şeklinde bir nesne bulmuşlar. Bu nesneyle baktıklarında uzaktaki şeyler sanki yanlarına geliyormuş. Yoleri bu garip aleti çok beğenmiş ve bunla dünyaya da bakmış. Hazinelerle birlikte kaleden çıkıp hemen atlarının yanına gidip hazineleri at arabasına doldurmuşlar. Yoleri atların uçması için dua etmeye başlarken birden ejderhayı üzerlerine doğru koşarken görmüşler. Alka ve Yoleri çok korkmuş. Yoleri duaları hızlı okumaya başlamış. Ejderha yanlarına biraz daha yaklaşınca ağzını açıp ateş püskürtmüş. Ateş Alka ve Yoleri’ye ulaşamamış ama Alka sıcaklıktan çok etkilenmiş. Sonunda atlar uçmaya başlayınca dünyaya yolculuk başlamış. Yedi gün sonra dünyaya gelmişler. Yolerinin çadırının olduğu ormanın yakınına geldiklerinde artık zenginlermiş. At arabasıyla çadıra gelmişler. Çok zengin oldukları için toprak almışlar. Bir kaç saray ve köşk yaptırmışlar. Tarım ve hayvancılık yapmışlar. Ay’dan geleli iki ay olmuş. Zengin ve rahatlarmış ama Alka çok hastaymış. Geceleri uyuyamadığı bile oluyormuş. Çok ateşi çıkıyor ve midesi bulanıyormuş. Yoleri Alka’ya:
– Oğul neden hastalandığını biliyorum. Ejderhanın ağzından çıkan ateşin sıcağından etkilendin. Eğer Ay’a bir daha gidip o ejderhayı öldürüp, onun mavi kanını sana içirirsek bu hastalıktan kurtulursun, demiş. Yoleri ve Alka’nın zenginliği ülkenin kağanı olan Böri Bey’in dikkatini çekmiş. Hemen Yoleri ve Alka’yı yanına çağırmış. Yoleri ve Alka hemen kağanın yanına gitmişler. Kağan:
– Söyleyin bakalım nasıl bu kadar zengin oldunuz? Yoleri:
– Kağanım söylesek inanmazsınız!
– Söyle bakalım inanacak mıyım, inanmayacak mıyım?
– Kağanım anlatayım ama sözümü kesmeden dinleyin. Günümüzden 300 yıl önce bir Çin hükümdarı halkının baskılarından kaçarak Ay’a gitmiş. Nasıl gitti derseniz uçan atlarıyla gitmiş. Karısını, hazinelerini, askerlerini ve bir de ejderhasını alıp Ay’a gitmiş. Orada bir kale kurup ejderhayı da o kalenin bekçisi yapmış. Kalenin içinde de hazineler var. Alka ve bende uçan atlarımızla Ay’a gidip bu hazineleri getirdik ve böylece zengin olduk.
Kağan Böri Bey:
– Anlattıkların doğru mu? Hem sen Çin hükümdarının Ay’a gidip kale kurduğunu nereden öğrendin?
Benim karım Çinliydi kağanım. Bana bu olayı anlattı. Bende Çin’e gittim. Orada bu konu hakkında araştırma yaptım. İnsanlara bu olayı sorduğumda “İnanmıyorsan gidip Çin tarihine bakabilirsin” dediler. Bende onların kütüphanesine gidip bu olayı Çin tarihinde okudum ve çok şaşırdım. İki yıl boyunca Çin’de kalıp araştırma yaptım. Büyü öğrendim ve aynı zamanda atları nasıl uçurabileceğimi de öğrendim. Uçan atlarımla uçarak kendi topraklarıma geldim. Türk toprakları hiçbir yere benzemiyor kağanım. Neyse işte uçan atlarımla Ay’a gittim. Ama yaşlı bir adam olduğum için hazineleri alamadan dünyaya döndüm. Sonra karşıma bu genç çıktı. Adı Alka’dır. Beraber Ay’a gidip hazinelerle birlikte dünyaya döndük. İşte bizim maceramız bu.
Kağan:
– Peki, Ay’daki kalede hala hazine var mı? Yoleri:
– Evet, var kağanım!
– Tamama o zaman yanınızdaki hazineleri ülkenize ve milletinize bağışlar mısınız? Yoleri:
– Tabi ki de bundan gurur duyarım kağanım! Kağan:
– Dur bakalım hazinelerin yarısı gencin, o izin veriyor mu? deyince Alka birden:
– Kağanım hazinelerimi Türk milletine bağışlamaktan gurur duyarım, deyince kağan da sevindi ve:
– Sizlerle gurur duyuyorum! Her zaman arkanızda olacağım. Söyleyin bana yardım edebileceğim bir şey var mı?
Yoleri:
– Evet kağanım, bir iş için sizden yardım istiyorum. Ay’dan tam dünyaya dönmeye hazırlanırken ejderha peşimizden gelerek bize ateş püskürdü. Bize ateş gelmedi ama sıcaklığından Alka etkilendi. İki aydan beri hasta. Ateşi çıkıyor, uyuyamıyor ve midesi bulanıyor. Buraya kadar zor geldi. İyileşmesi için Ay’a gidip ejderhayı öldürmemiz gerekiyor. Ejderhanın mavi kanını içince hemen iyileşecek. Bunu için birkaç askerinizle Ay’a gitmek istiyoruz. Yardım edecek misiniz bize?
Kağan Böri Bey:
– Tabi ki de yardım edeceğim. O kalede ne kadar hazine varsa getirin. İlginç bulduğunuz ne varsa getirin.Vay be! Demek adımız Ay’a kadar gidecek ha? Size güveniyorum haydi gidin, demiş.
Yoleri ve Alka yanlarında on askerle birlikte kağanın yanından ayrılmışlar. Yoleri at arabasına bir araba daha eklemiş. Arabaya bolca yiyecek ve içecek koymuş. Yoleri, Alka ve on asker, at arabasına binip uçmaya başlamışlar. Askerler de hem şaşkın hem de sevinçlilermiş. Çünkü uçuyorlarmış. Yedi gün sonra Ay’a gelmişler. Hepsi Yoleri’yi takip ederek kaleye gelmişler. Yoleri kalenin kapısını yine o kutudaki rakamlar sayesinde açmış. Kaleye girmişler. Askerler hemen kalenin surlarına çıkmışlar. Ejderha uyanmış. Askerler ejderhaya ok ve mızrak atıyorlarmış. Ejderhanın canı yandıkça askerlere doğru ateş püskürtüyormuş. İki asker ne yazık ki ölmüş. Surların arasında rengi siyah demir borular varmış. Yoleri akıllı ve deneyimli biri olduğu için bunların silah olduğunu anlamış. Bu silahları askerler kullanarak ejderhayı öldürmeye çalışıyorlarmış. Aynı zamanda ok ve mızrak da fırlatıyorlarmış. Sonunda ejderha ölmüş. Yoleri ve kalan sekiz asker, aşağıya inmiş. Yoleri elindeki kaba ejderhanın mavi kanını doldurmuş. Hemen gidip kalenin içinde oturan Alka’ya içirmiş. Alka içer içmez iyileşmiş.Hemen Alka, Yoleri, ve sekiz asker kalenin içindeki bütün hazineleri at arabasına yüklemişler. Kuşaklarının arasına da altın ve inci doldurmuşlar. Kalenin içinde buldukları demirden yapılmış garip aletleri de yanlarına almışlar. Ölen iki askeri de kalenin arka tarafına gömmüşler. Ay’dan ayrılmadan önce Yoleri, kalenin ve Ay’daki bazı bölge ve dağların resmini çizmiş.Hepsi at arabasına binip Dünya’ya doğru yolculuğa başlamış. Ay’dan uzaklaştıklarında Yoleri Ay’ın bu harika görüntüsünü resmetmiş. Ayrıca uzaydan görünen dünyanın da resmini çizmiş.Yedi gün sonra dünyaya gelmişler. Hemen kağanın yanına gitmişler. Hazinelerin yarıdan fazlasını kağana ve ülkelerine bağışlamışlar. Yanlarında getirdikleri garip aletleri de Böri Bey’ e armağan etmişler. Kağan bu armağanları kabul etmiş ve:
– Yoleri bu aletleri incele ne işe yaradıklarını öğren ve bunları çoğalt, demiş. Yoleri:
– Siz ne derseniz olur kağanım, demiş.
O günden sonra Yoleri ve Alka ellerindeki garip aletlerle, Ay’ın resimleriyle bilimsel çalışmalara devam etmişler. Rahat ve zengin bir yaşam sürüyorlarmış. Mal varlıklarının yarısını ülkelerine, milletlerine, kağanlarına bağışlayan bu ikili, yardıma ihtiyacı olanlara da yardım ediyorlarmış. Yine ülkesi ve milleti için bilimsel çalışmalar, astronomi çalışmaları yapıyorlarmış. Alka da kağanın kızıyla evlenmiş. Yoleri, Alka ve karısı da huzur içinde yaşıyorlarmış. Kağan Böri Bey’in tek düşündüğü şey “Vay be Ay’da Türkler var, biz varız! Ölü olabilirler ama oradalar. Ülkesinin, milletinin rahat ve huzuru için orada öldüler. Oraya gittiler. İkisi askerimiz orada öldü. Bu da demek oluyor ki; biz hala oradayız. Belki yine oraya gideriz. Çok garip! Çok garip! Diye kendi kendine konuşuyormuş.

 Sizden Gelenler – ENES ÇEVİK

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

9 Yorum

  1. Cümle kurmayı öğrenmeniz gerekiyor.Ayrıca o kadar güvenlikli bir kalenin şifresi nasil 1 2 3 4 oluyor. Hikaye çok vasat malesef.

    1. Hale hanım herşey bir edebî eser olmak zorunda değil. Ben çok başarılı buldum. Tebrik ederim Enes bey.

      1. Çok teşekkür ederim.Bu benim yazdığım ilk masaldı ve dört dörtlük bir şeyde değil.Ben kendi yazdığım eseri beğendim,başkaları da beğenmişse ne mutlu bana!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu