Korku HikayeleriSinan Korkmaz

Röntgen Cihazındaki Tuhaflık

Röntgen Cihazındaki Tuhaflık

Sultan hemşire devlet hastanesinin en eski sağlık görevlilerindendi. İşlerini asla aksatmaz, personele yardımcı olurdu. Kurban bayramı tatili yaklaşıyordu. İzinler düzenlenmiş, nöbetler yazılmış, resmi tatil süresi belirlenmişti.

O gün Cuma’ydı. Hastanede tatlı bir koşuşturma vardı. İşler yetiştirilsin diye mücadele veriliyordu. Röntgen teknisyeni Ayfer hanım Sultan hemşireyle önceden çekilmiş filmleri harf sırasına göre listeleyip polikliniklere yollayacaktı. Masanın üzerinde epey film birikmişti. Mesai dolmadan bitirmeye çalışyorlardı. Yanlarına bir de stajyer sekreter aldılar. Bir yandan sohbet ediyor bir yandan da filmleri ayıklıyorlardı. Sultan hemşire eline aldığı her filmi havaya kaldırarak inceden inceye süzüyor, tam görünmeyen yansımaları tespit etmeye çalışıyordu.

Muhabbet koyulaştı, elleri iyice hızlanmaya başladı. Yaptıkları işi iyice seriye başlamışlardı. Mesai bitimine bir saat kalmıştı. Aniden elektrik kesildi, hemen jeneratör devreye girdi. Ancak aşırı yüklenmeden dolayı o da devre dışı kaldı. Acil ve servis katları dışında enerji yoktu. Öncelik sırasına göre jeneratör besleme yapıyor, sigortalarda devreyi koruyup kesici görevi görüyordu. Sultan hemşire telefonun ışığını yaktı. Kalan sekiz filmi inceleyip bitirecek, personelle birlikte odadan ayrılacaktı. Kış mevsimi olduğundan hava erken kararmıştı. Hızlı şekilde çalışıyorlardı. Sondan ikinci filmi havaya kaldırdı, stajyer kızın telefonundaki lambadan faydalanarak incelemeye başladı. Kafası karıştı. Eklem, kas ve iskelet görüntüsü yerine filmde kayalık bir tepe, bir mağara ağzı ve sırtı dönük ihtiyar bir adam vardı. Üstelik yansımalar bordo renkliydi. Sultan hemşire öyle bir çığlık attı ki yanındakiler korkudan bağırmaya başladılar. Ayağa kalkarak oradan çıkmak istediler. Bodrum kattaydılar. Müstahdemler kapıları kitlemiş çoktan hastaneden ayrılmışlardı. Acil ve yataklı servisler dışında hiç bir yerde görevli kalmamıştı. Üç bayan ağlıyor, derin derin nefes alıyorlardı. Sultan hemşire kekeleyerek filmdeki görüntüyü onlara anlattı. Yere oturmuş birbirlerine sarılmışlardı. Telefonları da içerde masanın üzerinde kalmıştı. Korkudan telefon açmayı bile akıl edemiyorlardı.

Okuyup üflemeye başladılar. Dualar ettiler, Allah’a yalvardılar. Röntgen cihazında monitör yoktu. Mekanik bir sistem olduğu için sadece filmlere görüntü yansıtıyordu. Bir ara cesaretlerini toplayıp içeri girdiler. El ele tutuştular. Telefonları alıp ordan çıkmayı planladılar. Masaya yaklaştılar. Röntgen cihazının içindeki radyasyon yayan ışığı farkettiler. Elektrik yoktu, cihaz kapalı vaziyetteydi. Işık, bir projeksiyon makinesi gibi karşı duvara yansıdı. Yansımaya sesler de eklendi. Kısa bir film gibi görüntüler vardı. Korkudan ağlamayı bile unutan üç bayan gözlerini öyle çok açıp duvara bakıyordu ki onları dışardan gören biri korkudan bayılırdı.

Yansıyan görüntülerde ihtiyar bir adam kayalık dolu tepeye çıkıyordu. Elinde basit bir değnek ve erzak çantası vardı. Mağaranın önüne geldiğinde tepelerden taş yağmuru başladı. İhtiyar adam atılan o kadar taştan hiç isabet almıyordu. Korkudan bayıldı. En son atılan taş sırtına vurdu. Duvara yansıyan görüntü ve ses kesildi.

Sultan hemşire röntgendeki hastayı duvara yansıyan görüntülerden tanıdı. Ortopedi servisinde tedavi gören bir ihtiyardı. Sırtında darbe ve ezilme vardı. Korku iyice tavan yaptı. Telefonlara sarıldılar ancak sinyal zayıflığından dolayı arama yapılamıyordu. Kilitlenen kapının dilini gerdirip dışarı çıkmayı düşündüler.

Dua, gözyaşı, ağlamaktan ezilmiş ses ve korkmuş üç kadın. Ellerine üst pencereyi açmaya yarayan demiri aldılar, kilitli kapıyı gerdirip, kilidin dilini yatağından zorla çıkararak açtılar. El ele tutuşup derin koridorlardan geçerek üst kata, eşyalarını alıp oradan da bahçeye çıktılar. Güvenlikçilere haber verdiler. Olay yerine gelen görevliler elle tutulur bir durum olmadığından müdahale edemeyeceklerini söylediler.

Cinlerin cirit attığı tepelerde dolaşan adamın taşlanma anına şahit oldular. Bu olayı defalarca anlatsalar da onlara kimse inanamıyordu. Başkalarından duydukları bir hikayeyi anlattıklarını zannediyorlardı. Kayalık dolu bazı tepeler gerçekten de cinlerin ve ifritlerin meskeniydi. Destursuz geçenleri taşlamak onların pek sevdiği bir işti. Attıkları taş insana asla isabet etmezdi. İhtiyar adama isabet edip vuran taşı ona, seneler önce cinlere karışıp ortadan kaybolmuş bir doktor fırlatmıştı.

Sinan Korkmaz

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

9 Yorum

  1. Yazmak var birde yazmak var, okunma sayısına bakınca saçmamı değil mi ortaya çıkıyor. Boş konuşmaya gerek yok, filmi yapılabilir bence.

  2. Cinlerin attığı taşlar gerçekten insana isabet etmezmiş bir köyde avcıları taşlamışlar bir gece korkudan bayılan ateş eden olmuş sabah bakmışlarki avlalar kırılmış kafa kadar kahverengi taşlar normal değil dağ malzemesine benziyo Allah korusun hikayeyi çok beğendim tüm hastane personeli arkadaslarla okuduk paylaştık yazana tesekkür ediyoruz kısa film yapılsa keşke

  3. Sen yaz da görelim o zaman cik er meydanina köşelerden konuşma aç kalmiş kiler faresi gibi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu