Gökhan KarakeleşKorku Hikayeleri

Kan Ormanı (+18)

Kan Ormanı (+18)

Yağmurun şiddeti ile motor sallanmaya başladı. Keşke evden çıkarken kaskımıda yanıma alsaydım diye düşünüyordum.
Şiddetli yağmur yüzüme ve gözlerime iğne tepkisi yapıyor. Gözlerimi kısarak yola devam ediyorum. Motor sallanınca durmam gerektiğini anladım. Yalnız etrafımda sığınabileciğim yer yoktu. Eve kısa yoldan gidebilmek için eski bir toprak yola girdim. Etrafta sadece yıllardır herkesin lanetli olduğunu idda ettiği karanlık orman var.
Ormanın içinde akşamları iğrenç sesler duyulurmuş. Akşam ormanda kalan kimse sabaha sağ çıkmazmış. Tabi bunlar sadece annelerin çocuklarını korkutmak için uydurdukları hikayelerden ibaret. Tabi iki sene önce ormana kamp kuran bir grup gencin ikinci gün parçalanmış vücutlarının aynı bölgeye dağıtılması su götürmez bir gerçek. Lakin bunu aralarından bir psikopatın da yapma ihtimali var.
Motoru yolun kenarına çekip fazla ormanın içine girmeden kocaman bir söğüdün altında beklemeye başladım. Yağmurun şiddetinden ıslanmış saçlarım gözüme giriyordu. Bir süre sonra yağmurun şiddeti azalmaya başladı. Birkaç damla daha attıktan sonra güneş yüzünü göstermişti.
Çamurda kaymamak için yavaş adımlarla motorun yanına gittim. Marşa defalarca basmama rağmen motor çalışmıyordu. Büyük olasılıkla balatalar ıslanmıştı. Ümitsizlikte motora attığım tekmeyle motor yere yığıldı. Sinirlerim yatışınca motoru kaldırıp ormanın derinlerine girmek gibi bir ahmaklık uyandı beynimde.
Ormana girmiştim. Kurumuş ağaçlar, korkulu ruhlara benziyorlardı. Hayvanların çığlıkları kulağımı tırmalıyordu. Kalbim feryatlar etse de beynim korkuyu reddediyordu.
Beynimi dinleyip ormanın derinlikerine dalmıştım. Yarı kurumuş korkunç ağaçlar. Kanla sulanmış bir toprak yapısı vardı. Kırmızı toprak beni hayrete düşürüyordu. Çok az yeşil bitki kalmıştı. Sanki onlarda kurumaya mahkum edilmişti.
İlerledikçe ölü hayvan cesetlerine rastlamıştım. Çoğu hayvan bedeninden ikiye ayrılmıştı. Yetişkin geyiklerin bedenlerinden ayrılan parçalar etrafa saçılmıştı. Gözleri yerinden çıkarılmış, Bağırsakları etrafa saçılmıştı. Ve kalbi çıkarılıp yanına bırakılmıştı.
Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Kanın kokusu o kadar dehşetliydiki tadını alabiliyordum.
Bu iğrenç tablodan etkilenmiştim. Deli gibi nefes alıp verirken kalbimin atışını duyuyordum. Ta ki hemen yakınımdan çıkan sesleri duyana kadar. Korkulu gözlerle etrafımda canlı belirtisi arıyordum.
Karşımda ki ağacın arkasından çıkan yaratık karşısında donup kalmıştım. Yarı çürümüş bedeni, olmayan gözleriyle bana bakıyordu. Kurumuş derisi iskeletine yapışmıştı. Elindeki baltayı bana doğru savurmuştu. Balta elimi bileğimden alıp götürmüştü. Sıcak kan ile anlamamış olsam da elimin olmadığını görünce düşüp, gözlerim kararmaya vücudum titreme başlamıştı. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.
Gözlerimi açtığımda akşam olmuştu. Elimden akan kanlar pıltılaşmaya başlamıştı. Titreyerek tişörtümden bir parça yırtıp kesilen kolumu sıkıca bağladım. Kolumdaki acı üzerine çaresizliğime ağlamaya başladım. Artık sol elim yoktu.
Bu yaratık beni öldürmemişti. Yada öldüğümü sanıp beni bırakıp gitmişti.
Akşamın ürkütücü havası korkmam için yeterliydi. Etraftaki parçalanmış hayvanlar daha da büyüyü arttırıyordu. Az ileride ateş yanıyordu. Işık uzaktan gözüme çarpmıştı. Yakınlaştıkça davul sesleri yükseliyordu. O yaratıklardan çok daha fazlası vardı. Ateşin etrafına dizilmişlerdi. Davul eşliğinde dans edip bazı sözler fısıldıyorlardı.
Bir ağacın arkasına gizlenip izlemeye başladım. Yakalamış oldukları kurtları, geyikleri bir balta darbesi ile vücutlarından ikiye ayırıyor, çıkan organları yüzlerine sürüyorlardı. Kanlarını içip ateşe püskürtüyorlardı. Ateşten çıkan dumanlar ormanın üzerinde kararıp kalıyordu.
Ayin durmuştu. Ormanın üstünde kararan dumandan yağmur yağmaya başlamıştı. Hayır! bu yağmur değildi, kan akıyordu. Akan kanla yüzüm kırmızıya dönüşüyordu. Ne kadar uğraşsam da ağzımda kanın tadını alabiliyordum. Belkide bu yüzden bu ormanın toprağı kırmızı renklidir.
Hava soğumaya başladı. Nefesim buhar halinde çıkıyordu. Üşümeye başlamıştım. Ağaçlar buzlanmaya başlamıştı bile. Ağacın arkasına saklanmış bekliyordum. Ama sabaha kadar orada bekleyemezdim. Yoksa sabaha donmuş bedenimi bulacaklardı. Yağan kan kamuflaj olmamı sağlamıştı. Yerde sürünerek ilerlemeye başladım. Yaratıkların bir kaçı bana odaklansa da beni fark etmediler. Hayvanların bağırsaklarından yaptıkları yaylarla etrafa ok atmaya başladılar. Ya ayinin bir parçasıydı yada beni fark etmişlerdi. Oklardan bir tanesi ayağıma saplandı. Okun acısı ile sızlanınca bir kaçı benimle aynı yöne doğru koşmaya başladı. Ayağa kalktım. Koşmaya çalışıyordum. Topallamam yüzünden fazla uzaklaşmadan omuzundan bir ok daha saplandı. Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Omuzumdan akan kan ile yere yığıldım.
Gözümü açtığımda bir çarmığa gerilmiştim sağ elimi yontulmuş tahta ile oduna çakmışlar. Sol elim olmadığı için bileklerimden çakmışlardı. Ellerimi görünce tekrar bayıldım.
Göğsümün acısıyla tekrar uyandım. Göğsüme bir taş ile yazılar yazıyorlardı. Çığlıklarıma kulak asmadan yazı yazmaya, göğsümde derin yaralar açmaya devam ediyorlardı.
Bittiğinde hepsi çıkıp gitmişti. Çığlıklarım ormanın derinliklerinde yankılanıyordu. Şimdi pes edemezdim. Sertçe sağ elimi çektim. Elimin ortasında koca bir delikle elim çıkmıştı. Sol elimdeki tahta ağırlığa dayanamayıp kırıldı. Ve yere düştüm. Yerde acıdan kıvranırken elimdeki açılmış koca delik benim içimi iyice geçiriyordu. Lakin acıya alışmıştım. Derin bir nefes alıp yerimden kalktım. Yakında güneş doğacaktı. Elimi sarıp topallayarak yürümeye başladım. Engebeli ormanda düşüp acılar içinde kıvranıp tekrar yoluma devam ediyordum.
Sonunda bir yola ulaştım. Güneş yeni yeni yüzünü gösteriyordu. Yolun ortasına uzandım. Motorumdan çok uzaktım. Olsa bile artık sol elim yoktu. Süremezdim. Yolun ortasında beklemeye başladım. Yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu. Çok yorgun hissediyordum.
Uyandığımda hastanede yatıyordum. Yanımdaki hemşire uyandığımı görünce koşarak odadan çıktı. Aradan çok geçmeden doktor odaya girdi. Beni gören doktor gülümseyerek yüzüme baktı.” Uyandığınıza çok sevindik. Çok kan kaybettiniz. Yaşayacağınızdan pek emin değildik.” Başım ağırıyordu. Ama ağrıdıkça hatırlamaya başladım. Garip bir rüya görmüştüm. O yaratıkların yanındaydım. Ama onlardan korkmuyordum. Onlardan biri olmuştum.
Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Hemşire kalkmamam için direniyordu. Yavaşça oturup kaç gündür uyuyuduğumu sordum. Hemşire önüne bakarak “salı” dedi. “Bir gündür mü uyuyorum.” deyince. “Malesef 2027 senesine yeni girdik” dedi.

Gökhan Karakeleş

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

11 Yorum

  1. Başta isime ve uzunluğa bakarak Genesis’in sandım ama sağda onun hikayeleri aynı sayıdaydı Zenhar’ın dedim ve bitince sen çıktın :D Güzel hikaye.

  2. Tebrik ederim kardeşim, bu hikayeyi de çok beğendim. Yeni hikayelerinde çok daha mükemmel kurgular yapacağının sinyallerini veriyor yazıların bence.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu